tag:blogger.com,1999:blog-4724744471728419381.post3280767180057259754..comments2023-07-06T17:14:11.223+03:00Comments on Sanem Uçar: Sevgili Günlüksanem uçarhttp://www.blogger.com/profile/06796562968909342656noreply@blogger.comBlogger4125tag:blogger.com,1999:blog-4724744471728419381.post-82144259457890522262011-09-21T04:03:24.162+03:002011-09-21T04:03:24.162+03:00İşte İlhan Selçuk'u gayet iyi anlayanlardan bi...İşte İlhan Selçuk'u gayet iyi anlayanlardan biri de benim sanırım. Bu gerçekten büyük bir sorumluluktur ve ben bu sorumluluğu almayı asla istemeyenlerdenim. <br /><br />İnsanların yaşamlarını ve düşünme biçimlerini seçtikleri meslekte belirliyor sanırım. Meslek olarak öğretmenliği seçmiş olmamdan dolayı her öğrencinin kendi yolunu çizebilmesi için kendisindeki potansiyeli keşfetmesinden başka bir görevim olmadığına inanarak bu mesleği sürdürmüşümdür. Öğrenme dediğimiz herşey kişiseldir. Kimsenin kimseye bir şey öğretebileceğine inanmıyorum, sadece kişide öğrenme güdüsünü ateşleyebiliriz ve bu da bizim görevimizdir.<br /><br />Kişinin öğrenme serüveninde seçeceği yol da doğal olarak kişisel olacaktır. Bu sebeple bu seçimi eleştirebilme hakkına pek sahip olmadığımızı düşünüyorum.<br /><br />Elimden geldiğince her konuda, "bana göre" cümlesini kullanmaya özen gösteririm. Bu karşımdaki kişinin kendi seçimini yapmasına izin vermektir aynı zamanda.<br /><br />Gerek eğitimimde, gerekse meslek hayatımda edindiğim alışkanlıklar ister istemez kazanılmış bir refleks haline gelmiştir. Etik olarak kişiye sanatçıyla ilgili bilgi vermek genelde kabul görmez bizim eğitimimizde. Sanat eğitimi almak hangi alansa o alanda yeni bir eser üretmek yada eserleri anlamak adınadır. Doğal olarak böyle bir eğitim sürecinden geçtiğimiz için günümüzde kullanılan bir çok anekdot bizim zaten hiç işimize yaramaz.<br /><br />Ama tüm insanlar doğal olarak bu eğitim sürecinden geçmediğinden bu ihtiyacı kolaylıkla anlıyor ve asla ret etmiyorum. Kuşkusuz bu işe soyunanlarda yani bu anlamda bilgi verenlerde iyi bir niyet taşıyarak yapmaktadır bu işleri. Edebiyatın bir koludur öncelikle, sinema sanatında bundan yararlanılır birilerinin daima ihtiyacı olacaktır bu bilgilere.<br /><br />Burada önemli olan sapla samanın birbirine karıştırılmamasıdır. Ki oldukça fazla bir şekilde karıştırıldığı için bunu gündeme getirdim. Ben yine de sanata meraklı insanların sanat eserlerini inceleyerek veya dinleyerek, gözlemleyerek çok yol alabileceklerine inanıyorum.<br /><br />Unutmayalım ki her sanat eseri aslında sanatçının kendini ifade etme aracından başka bir şey değildir. Eğer sanatçılar kendilerini ifade edebilecek güçte olsaydılar inan ki sanatçı olamazlardı. Onların büyük bir kısmı kendini ifade etme konusunda başarısız oldukları için araç olarak sanatı kullanan kişilerdir. <br /><br />Bunu bilmek dahi sanatçıyla ilgili daha fazla detayı bilmek gerektirmediğini insana gösteriyor aslında.sanem uçarhttps://www.blogger.com/profile/06796562968909342656noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4724744471728419381.post-68440071835694280782011-09-20T22:01:34.515+03:002011-09-20T22:01:34.515+03:00Adına sanat dediğimiz (resim /müzik/ edebiyat / fo...Adına sanat dediğimiz (resim /müzik/ edebiyat / fotoğraf vb)<br />bu alanlarda üretilen ve insanlığın ortak kültür havuzunda toplanan bütün değerleri anlamaya çalışmakla geçiyor ömrümüz. Ve bu alanda başlangıç noktası o kadar önemli ki, düşünsenize ilk hareketi doğa veriyor bize ve salıyor ortalığa. Kaç tane insan varsa o kadar da gelişim sözkonusu-yıllar önce İlhan Selçuk'un bir köşe yazısında okumuştum-Selçuk'un yakın dostu birisi lise çağına gelen kızını getirip ona okuma konusunda tavsiyeler vermesini söylüyor. Bu durumun kendisini nasıl büyük bir sorumluluk altında bıraktığından söz ediyordu yazı-gerçekten de düşünsenize-onun seçtiği-yönlendirdiği bir şekilde yola koyulacaktı o kızcağız. Bu duygu gerçekten de insana bir tür yarı tanrı gibi hissetmesini sağlarken aynı zamanda Selçuk'ta olduğu gibi tedirginlikte yaratabilirdi kolaylıkla. <br /><br />Konuyla ilgisine gelirsek-hepimizin dünyayı-kendimizi anlama konusunda referanslara ihtiyacımız vardır-salt kendi duygularımızla baktığımız/okuduğumuz/dinlediğimiz şeyi doğru algılayamayabiliriz. Örneğin Dali'nin bir resmine bakarken onun öyküsünü bilirsek daha farklı görünür gözümüze. O yüzdende anektot dediğimiz şeylere gereksinimiz vardır herzaman-ama ne zaman ki anektot dediğimiz şey magazine kaçmaya başlar o zaman ne bize ne de sanatçıya bir yararı dokunur-belki de işin dengesi burada saklıdır. <br /><br />"Küçük insanlar kişileri, normal insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri tartışırlar.." diyen Marx'ı unutmamalıyız. Uyarlarsak sanatçılar hakkında magazinel şeylerden hoşlanan kitle küçük insanları, sanatçının yaşadığı dönemle ilgilenen kişiler normal insanları, salt onların yarattıkları şeylerle ilgilenen kişileri de büyük insanlar olarak guruplayabiliriz:)sudaayhttps://www.blogger.com/profile/08990354802306757868noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4724744471728419381.post-47378357154149958122011-09-16T14:00:23.550+03:002011-09-16T14:00:23.550+03:00Ah ne güzel!
Bu yazının başında da belirttiğim gi...Ah ne güzel!<br /><br />Bu yazının başında da belirttiğim gibi bu konu da kesinleşmiş bir düşüncem yok. Dürüstçe gel gitler yaşadığımı da itiraf ediyorum. Bu konu da Canetti'nin bana çok büyük bir yardımı oluyor. Kafamda oluşan soruların yanıtlarını bulabiliyorum. Sözcüklerin Bilinci adlı kitabını gerçekten öneririm:)<br /><br />Bu konuyu; "Acımasız dostla ikili söyleşiler" başlığında toplamış.Her cümlesi altı çizilerek hafızaya yerleştirilmesi gereken cümleler.<br /><br />Ben eğitimimi müzik tarihi üzerine yaptım. Doğal olarak insanın aklına öncelikle bestecilerin yaşamı geliyor. Hayır böyle değil aslında. Nesnel koşullar ve dönemin özellikleri öğrenilerek ortaya çıkan eserlerin analizleri şeklinde özetleyebileceğim bir alandır. Örneğin Mozart'ın eserlerini analiz ederken o döneme ait olmayan müziksel özelliklerin eserlerine yansıtılmasından onun karakter analizine kadar herşeyi bir eserden yola çıkarak ortaya koyabilirsiniz.<br /><br />O dönemde operalar son derece ciddi konuları içerirken Mozart ile birlikte konularının arasına gülmecenin de girmesiyle ondaki komik unsurları, Requiem ini incelerken korkularını ve ince ruhundaki saklı görkemi kolaylıkla algılayabilirsiniz.<br /><br />Eserler sahiplerinin özelliklerini yansıtmak zorundadır, aksi düşünülemez.<br /><br />Ama sonuçta insanız, doğal olarak ilgi alanımıza giren kişilerle ilgili çok daha değişik bilgilere ulaşma arzusu da yadsınabilecek bir düşünce değildir. Bu bende biraz daha az sadece.<br /><br />Çok sevdiğim bir şairin oğlundan dayak yediğini öğrendiğim zaman hissettiğim duyguları anlatmaya kalkışsam uzun bir yazı dizisi olur. Hayır bazı şeyleri bilmek istemiyorum:) <br /><br />Müzikle iç içe olduğunuzdan müzikte en önemli unsurlardan birinin nüans olduğunu bilirsiniz. Nüanslar müziği vezir de eder rezilde. Doğru bir şekilde kullanılan nüans kulaklarımızda asla unutmayacağımız etkiler sunar bize.<br /><br />Hayat ta farklı değil. Ne yazık ki insanoğlu nüanslar konusunda çok fazla iyi değil bu sebeple nüans olarak bize sunulanlar ters etki de yapabilir mi acaba diyorum:)sanem uçarhttps://www.blogger.com/profile/06796562968909342656noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4724744471728419381.post-68459881026124304812011-09-16T11:44:07.863+03:002011-09-16T11:44:07.863+03:00Uzun süredir blog yazarı olarak, başlangıç ve olgu...Uzun süredir blog yazarı olarak, başlangıç ve olgunlaşma evrelerini dün Taksim'de arkadaşlarımızla konuşuyorduk. Günlük tarzı blog yazarlığından sıyrılıp, günlük dışında bir şeyler paylaşma isteği bir süre sonra cereyan ediyor. "Benim bugün yaptığım bir şey neden başka birini ilgilendirsin?" sorusunu sorduğumdan beri kişisel yaşantıma dair notlar yazmamaya özen gösteriyorum. <br /><br />Yazının tamamını okuyunca kafamda bir kaç parça bölünmeler oldu. Yazıyı okumadan önce tek parçaydı. Steve Isserlis'in Beethoven Çorbayı Neden Fırlattı kitabında, bestekarların bilinmeyen ya da az bilinen yanlarıan ilişkin bilgiler veriyor. O kitabı okuduktan sonra Bach, Beethoven, Schumann gibi isimlere hayranlığım bir kat daha arttı. Çünkü o kitap sayesinde onlarla kitabın yazılma amacındaki gibi arkadaş olduğumu hissettim. Onlarla samimi diyaloglar kurdum. Yaşantılarına tanıklık ettim. <br /><br />Aynı şekilde yeni okumaya başladığım Vincent Van Gogh'un Theo'ya Mektuplar kitabında kardeşine yazdığı mektupları okuyunca da kafamda Van Gogh üzerine binlerce samimi düşünce geçmeye başladı. <br /><br />Şunu demek istiyorum; mesele "ay bugün hava çok sıcaktı, moralim diplerde" şeklinde iş yerinde yan masamızdaki yüzeysel yaşayan kişilerin rutin hayatları değil... Mesele bizim hayranlık beslediğimiz insanların nasıl yaşadıklarına duyulan merak olduğuna inanıyorum. Sosyal Medya'nın getirdiği anlık ileti paylaşımlarına duyulan meraktan ziyade, örneğin; Oğuz Atay'ın bildiğimiz zeytinyağlı dolma'ya biçtiği anlamı merak ediyorum. <br /><br />Alain de Botton'ın Seyahat Sanatı kitabında ressamlardan bahsederken hep şuna vurgu yapılıyor. Ağaçların, denizlerin, çakıl taşlarının var olduğu bir doğa için her hangi bir insanın algısı ile van Gogh'un bunlardan etkilenerek oluşan algısındaki farklar... Bu bence çok önemli. Sanatçıların tamamında var olan detaycılık beni anormal cezbeden bir şey. <br /><br />Bence bu günlüklerin ya da o eserlerin hikayeleri bizi hayranlığa sürükleyen şeyler. Bundan bir 30-40 yıl sonra eğer hayatımın geri kalanında sanat adına bir şeyler verebilirsem, verdiğim her şeyin hikayesinin birileri (en azından ailem, arkadaşlarım) bunu bilsin isterim. Şu an kimseyle paylaşmasamda çantamda taşığıdığım ufak not defterim bana eşlik edecektir.Mehmet Sinan Güvençhttps://www.blogger.com/profile/16048317019760324172noreply@blogger.com