Sanırım hepimiz için yaşamın zorlukları olarak isimlendireceğimiz, bazen benzer, bazen sadece bize özel, iniş ve çıkışlarla dolu, umut ve umutsuzluğun sınırında, var olmakla olmamak arasındaki çizgide gelgitlerle dolu bir mücadele şeklimiz vardır.
Bu süreç içersinde kendi adıma konuşacak olursam; vazgeçebileceğim herhangi bir seçimim yoktur.Hatalarıyla,sevaplarıyla bugünlere gelirken oluşturduğum ben, her şeye rağmen kabulumdür.
Seçtiğim meslekte kesinlikle ikinci bir şans tanınabilse, yine seçimimdir.
Öğretmenlik........
Zaman zaman bunalsamda 20 yıllık bu meslek yaşamımda keyifle sürdürdüğüm, artık bu meslekle bütünleştiğim ve kimliğimin bir parçası olmuş güzel bir eylem biçimidir benim için.
Yaşları 15 ila 18 arasındaki insanlara dokunabilmeyi amaç edinerek sürdürdüğüm bu meslekte onları " öğrenci " diye bir sınıfa sokmak istemedim. Onlar yaşları 15 ila 18 arasında değişen insanlar sadece..... Bu düşünüş biçimim kabul etmek gerekirse yaşamı benim adıma oldukça kolaylaştırmıştır. Ama zaman zamanda zorlaştırıcı olabilmiştir.
Ne yazık ki eğitim sistemimizde istenilenler, uygulananlar öylesine değişken ve çok seslidir ki, bütün bunlara rağmen Türk öğrencisinin de, öğretmeninin de çok yetenekli olduğunu kabul etmek gerekiyor.Bizim dışımızda hiç kimse bu çok sesliliğe böylesine kazasız belasız atlatamaz diye düşünmekteyim. Oluşabilen yaralarla da yaşayabilmeyi öğrenebilmiş Türk öğrencisi ve Türk öğretmeni..... Ya da kısaca Türk Eğitim Sistemi........
Üzerinde sayfalar dolusu yanlışlıkları üzerine yazı yazabileceğimiz Türk Eğitim Sistemi !!!!......
Gerçekten nereye doğru yol alıyoruz ? diye düşünmenin ötesinde, düşünmüş olup çözüm yolunda, hatta, bu çözümlerle olumlu yollarda olabilmeliydik. Eğitim bir süreç işidir. Ve yapılan yanlışlıklar, halkaların birbirine eklenmesiyle kuşatır ve boğar bizleri....ama düşünen kim???
Geçen gün hazırlık sınıflarından birinde yaşadığım bir olay sonucunda yapmaya karar verdiğim bir eylem, ilk başta son derece ilkel ve öğrenciler için şaşırtıcı olmakla birlikte, sonrasıyla anlam kazandı.
İki saatlik bir ders için benimle birlikte olacak öğrencilerin büyük bir kısmı sadece orada olmaları gerektiği için sınıftaydı. Yazı yazmalarını zorunlu kılan araç ve gereçlerin hiçbirisi yoktu yanlarında. Sahip olamadıklarından değil, yanlış anlaşılmasın. Dinlemek ve anlamaya çalışmak gibi öğrenmenin en büyük gerekliliğinin tamamiyle dışında bir tavır içindeydiler.
İkinci ders onları yazılı yapacağımı söylediğimde, yazılı gününün iki hafta öncesinden öğrencilere bildirilmesi gerektiğini çok iyi bildiklerinden homurdanmalarına rağmen çaresizce boyun eydiler ve ikinci derste en azından hepsinin ellerinde kalemleri vardı.
Amacım, onları cezalandırmak değildi, sadece anlamaktı. Ve soruları yazdırmadan önce yazılı kağıtlarına bir açıklama yazdırdım:
" Kendimi ifade etmem gerekirse aşağıda yazacaklarım kesinlikle doğrudur. Bu konuda garanti veriyorum."
SORULAR
1) Ben Kimim ?
2) Tüm yıl boyunca müzik dersinde öğrendiklerim aşağıya yazdıklarımdır. "
Neye uğradığını şaşıran 28 öğrenci şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra soruları yanıtlamaya başladı.
Düşünemeyeceğiniz kadar ciddiye aldılar soruları. Tam bir sessizlik ortamında, hiç olmadıkları kadar sessiz ve ciddi bir tavırla yazdıkça yazdılar..... Ne kadar çok yazacakları, daha doğrusu söyleyecekleri şeyler varmış !
Bunları, yazdıklarını, okuduğumda bir kez daha anladım. Zaman zaman tebessüm yayıldı dudaklarıma ama çoğunlukla buğulandı gözlerim. Gerçekten tüm samimiyetleriyle yanıtlamışlardı soruları.
28 öğrencinin yazdıklarından alıntılar yaparak, kelimeleri bile değiştirmeden, onların cümlelerini bir yazıda topladım. Şimdi sizlere 15 yaşındaki çocukların duygularıyla " Ben Kimim " sorusunun yanıtını aktarıyorum.
BEN KİMİM ?
Bu çok kapsamlı ve zor bir soru. Ama; ah bir bilsem....bir bilebilsem !
Yaramaz, dersi dinlemeyen, okula sadece arkadaşlarımla eylenmeye gelen,sorumluluk sahibi olmayan, evde uslu, okulda şımarık biriyim. Aslında ben bile kendimi çizemedim, yani gerçekliğimi kaybettim.
Galiba ben insanoğlu insanım.
Heyecanlarını, sevinçlerini ve umutlarını anında yaşayan, hayattan zevk alan, her anı güzel yaşamasını da bilen, hayattan pek çok beklentisi olan biriyim de.
Ama büyüdükçe dünyam da benimle büyüdü ve sorunları arttı.Baktım ki hepimiz sisteme karşı aptal bir mücadele içindeyiz. Ve bu dünyada biz insanlar çok önemsiziz. Ben de bunlardan biriyim. Bu dünya da ölsem kalsam, başarsam başaramasam, kimsenin önemsemediği biriyim. Bu yüzden bazen sessiz, sakin, çekingen ve içine kapanığım.
Ama nasıl görünüyorsam oyum, ne söylüyorsam ondan bahsediyorum aslında !. Ve kendimi anlatmakta istemiyorum. Anlatsam da sürekli değişecek çünkü.Şu anki ben başka, yarınki başka.......
Galiba insan olabilmek için ilk başta nasıl insan olunacağının bilinmesi gerekiyor. Ancak şimdi karmakarışık bir dağınıklıktan ibaretim. Ama olsun !. Çünkü her dağınıklıkta bir yaşanmışlık vardır.....
( Sadece cümleleri birbirine bağlayan bağlaçlar benimdir geride kalan tüm cümleler 28 güzel insanındır. )
sanem uçar
bana göre de bu soru cevaplaması en zor sorulardan biri..zaman zaman kendimize sormamız gereken bir soru hem de..
YanıtlaSil