13 Kasım 2009 Cuma

O büyülü dünya…

nihat ulvi akgün.

Okumayı nasıl öğrendiğimi hatırlamıyorum. Ama okuduğum an ı hatırlıyorum. Gözlerimi kapatıp bir daha açmıştım ve yazılanı anlamıştım.

Arabamızla giderken her zaman etrafta gördüğüm garip ve anlamsız şekiller, konuştuğum ve duyduğum bir dille sessizce tekrarlanıyordu.

İşte o anda gözlerimi kapatıp bir süre beklemiş ve açtığımda yeniden aynı şeyle karşılaşınca okuyabildiğimi anlamanın şaşkınlığını yaşamıştım.

O andan beri de durmaksızın okumaya devam ediyorum.

Okuduklarımın bir anlam kazanması ve yüreğimde bir yer etmesi de ortaokul yıllarıma rastlıyor. Edebiyatçıları keşfediyordum ve gittikçe farklılaşan dünyamda zenginleştiğimi hissediyordum.

Liseye geldiğimde ise kendi düşünce ve duygularımı yazmaya başladım. Hiç bir amacım yoktu bunları yaparken, sadece farklı bir nefes alıp verme eylemiydi benim için.

Ve abim yazdığımı fark ettiğinde; "Bu böyle olmaz Sanem " dedi birgün.

Böyle olmayacak olan neydi ? anlamamış ve sormuştum;

"Nasıl olacak?"

"Paylaşmalısın " demişti.

Bana ait bir dünyaydı o zamanlar yazmak eylemi ve paylaşmak gibi bir amaç üzerine kurulmamıştı.Doğru bir mantıkla, en azından gelişim gösterebilmek için farklı sesleri duymak gerektiğini son derece güzel bir dille anlatmış ve arkasından eklemişti;

"Nahit Ulvi Akgün " le görüştüreyim mi seni?

O da kimdi?

Nahit Ulvi Akgün ün abimin felsefe öğretmeni olduğunu öğrenmiştim.Belki de sosyoloji okumasında Nahit beyin rolü olmuştur , kimbilir?

Fazlalık cümleler kurulmazdı evimizde, bir şey söylenildiğinde çok büyük bir aksilik olmazsa hemen yapılması gerekenler yapılırdı.Ve yapılması gerekenlerde yapılırken o iş üzerine yine konuşulmazdı.

Abim bir kaç gün sonra bir cumartesi günü Nahit Ulvi Akgün ün Alsancak taki evinin adresini vererek belirtilen saatte beklendiğimi söylediğinde şaşırmamıştım.

O cumartesi belirtilen saatte Alsancak taki o evin zilini çaldığımda çantamda yazdığım şiirlerle Nahit beyin karşısındaydım.

Bir felsefeci, yada edebiyatçı kimliğiyle değil, son derece babacan bir öğretmen kimliğyle karşıladı beni ve salona geçtiğimde garip bir tedirginliğim vardı ve belli etmemeye çalışıyordum.

Öylesine dakiktiler ki, çoğul kullanıyorum çünkü muhteşem bir eşi de vardı. Önüme güzel demlenmiş bir çay ve eşinin yaptığı kek dilimleriyle dolu bir tabak konuluvermişti.

Sanırım tedirgin olacağım hesaplanmıştı, yada ben ilk değildim, bilgiliydiler bir genç karşısında onu nasıl rahat ettirebilmek konusunda.

Özellikle şiirler üzerinde ve şairler hakkında konuşuyorduk . Farkında olmadan sorgulanıyordum çok ince bir şekilde ve okuduğum şairler, kitaplar hoşuna gitmişti Nahit beyin.

O ana kadar yapmış olduğum en güzel sohbetti. Bir çok şey öğrenmiştim bir anda. Nahit Ulvi Akgün ün kendisini edebiyatçı yerine koymadığını, ama şiiri özellikle çok sevdiğini, yazdıklarının hep şiiri sevmekten kaynaklandığını, felsefenin ve öğretmenliğin onun için önemini, Türkiye de 1953 yılında İzmir de bir ilki başlattığını sesli şiir sergisi açtığını ,arka planda da müzik kullandığını o sohbette öğrenmiştim.

O gün benden hiç bir şey istemedi. Sadece giderken yazdıklarımı okuyabilmesi için kendisine bırakması gerektiğini söyledi.

Bu aynı zamanda o eve başka gidişlerimin de olacağı anlamına geliyordu. Ve bir ödev verdi bir sonraki sohbet için...

"Kalem, mavi,yaprak"

Bu üç kelimeyi kullanarak birbirleriyle ilgili bütünlük sağlayan ,içlerinde bir kaç kez bu üç kelimeyi kullanabileceğim bir kompozisyon yazacaktım.

Alsancak tan Karşıyaka daki evimize giderken vapurda üç kelimeyi düşünüyordum;

Kalem, mavi, yaprak...

Nasıl olacaktı bu?

Bir haftam bu birbirinden bağımsız üç kelimeyi kullanabileceğim kurguyu düşünmekle geçti. Sonunda yazmıştım ve nasıl karşılanacağını çok merak ediyordum, bu yazının amacını da merak etmiyor değildim.

"Çok güzel"dedi Nahit bey okuduğunda ve sordu, "zorlandın mı?"

Hemde nasıl zorlanmıştım.

Yaşadıklarımız, düşündüklerimiz,duygularımız hep bizimle. Onları aktarmak kimi zaman kolay kimi zaman zor. Bunlardan yola çıkarak bir çok şeyi yazabiliriz.Ama şiir farklı. Çok farklı. O yaşadıklarımızın düşündüklerimizin, duygularımızın imbikten geçmiş halidir ve görmediklerimizi değil göremediklerimizi, duymadıklarımızı değil, duyamadıklarımızı yaşantımızın içine sokan büyüdür dedi bana.

Bir sonraki hafta için yine farklı kelimeler verirken bu sefer sınırlar koydu, toplam cümlen şu kadar olacak. Bir sonraki hafta bu cümle sayısı daha azaldı. Gittikçe azalıyordu…

Uzunca sürdü bu oyun ve en sonunda "işte şimdi şiir yazabildin" dedi bana, "o büyülü dünyanın kapısını araladın ...."

Onunla beraber geçirdiğim yıllar yaşantımın edebiyat adına en güzel anlarıdır. Kendisini dahi o büyülü dünyanın kapısının eşiğinde gören bu büyük adam yaşantımda bana ışık tutan devlerden bir tanesidir.

Bu yazıyı onun bir şiiriyle bitireyim;

Çare

Ben can sıkıntısına çare buldum
İşim varmış gibi davranıyorum
Aşıkmışım gibi yapıyorum
Bekliyorum orda burda
Ne bu telaş diyor biri
Treni kaçıracağım diyorum
Ne bu dalgınlık diyor yanımdan geçen
İşte bakın anlamıyor musunuz
Ya siz
Ne yapıyorsunuz...

Nahit Ulvi Akgün

sanem uçar

1 yorum:

  1. Çok hoş bir anı öncelikle. Dışardan bakan bir göz olarak bazı şeyleri ister istemez yerine oturtuğum bir yazı oldu benim için .

    Hiç bir şey tesadüfi değildir, mutlaka alt yapısında bir şeyler olmalıdır.Paylaşımlarınızı keyifle okurken size ait her cümlenin içersindeki sağlam geçmişi görebildim.

    Bunun dışında o şiir çok güzel bir şiir.

    Şiir için söylenebilecek bir sürü şey olabilir ama sevimli bir şiir diyebileceğimi hiç düşünmemiştim, gerçekten çok sevimli bir şiir.

    Hemen hepimizin düştüğü sıkıntı tuzağından kurtulma çarelerimiz insanoğlu olarak benzerlik gösterse de yaptıklarımızın bu amaçla yapıldığının itirafını pek yapmayız sanırım.

    Bu yönüyle oldukça gerçekci bir yapısı da var şiirin.

    Ve yazan kişinin de aslında yaptıklarına pek inanmayan ve yine de bir çare bulmak için sorduğu soru, çaresizliğimizin en güzel yanıtlarından biri.

    Bilmiyordum bu şiiri, sayenizde öğrendim ve öğrendiğimden beri de "ben ne yapıyorum?" sorusunun cevabının farkındalığını yaşadım.

    Evet tanımladığı şiir gerçeğine çok uygun olmuş bu şiir aynı zamanda.

    Görmediklerimizi, duyamadıklarımızı gösteren ve duyuran çok güzel bir şiir.

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır