25 Temmuz 2011 Pazartesi

Didem Madak





Çok genç yaşta bir şairi daha kaybettik...

Hasta olduğunu bilmiyordum oysa uzun zamandan beri karaciğer kanseri hastalığıyla mücadele ediyormuş.

Ve şair Didem Madak, dün gece tedavi gördüğü Gayretepe Florance Nightingale Hastane’sinde hayata gözlerini yumdu.

1970 İzmir doğumluydu. İlk ve orta öğrenimini İzmir'de tamamladıktan sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Genç kuşağın gerçekten usta kadın şairlerindendi.

Grapon Kâğıtları (2001)
"Ah"lar Ağacı (2002)

elimizde kalan şiir kitapları oldu.




Pul Biber Mahallesini Tanıyalım


Mahallemizde devamlı darbuka çalıyorlar
Erkes nedense asan'dan amile
Düm-tek çocuklar doğuracak kadınlar bahara
Burada aşklar fena şehla, şahane aşkları
İncesinden sosyeteye bırakıyorlar.
Acı yok bizim mahallede sanki hiç olmamış
Yalnız şarkılara fazla pulbiber atıyorlar.
"Kimbilir" çocuklar doğacak bahara
Babası "canı cehenneme" çocuklar
Pulbiber taneleri yapışmış dudaklarına
Saate bakıyorum düm-tek-düm-tek ilerliyor
Pulbiber kavanozunda bir akrep buluyorum kimsesiz
Küfrediyor yelkovana: Bensiz ne cehenneme gitti bu hayta!
Karaköy vapuru bize uğramadan gitmiyor asla
Bir elma tıkıp ağzına yolluyoruz, çok bağırmasın maksat
Sebepsiz kederlerdeyiz Leman'la
Bağırıyoruz esasında sustuğumuzda
Düdüğüz biz, düdük, valla billa!


İki yaşlı ve iki başlı iki gövel ördek gibi
Gölümüzde yüzüyoruz kanımızdan canımızdan
Mahalleli pulbiber ekiyor suyumuza
Nilüferler gibi açılıyor pulbiber taneleri
Güzel ve ağırdılar diyecekler
Oysa paytak ve kırmızı kanatlıyız
Bizim familya uçar, uçarıdır, uçacağız..


Yanlış da olsa fiiller için çekici bir kadınım


Pulbiber Mahallesinin düm-tek tarihinde
Acıdan sızlarken burnumuzun direği
Morarmış çarşaflarımızı bayrak diye asardık
Dokunsalar dağılırdı iyi pişmiş kurabiyeler gibi kalbimiz
Kıtırdı ve çıtırdı
Nedense iki kuşun ismine benzerdi kalbimiz
Biz böyleydik işte, lezzetimiz de böyle.. böyle.. böyle


Bu mahalleye ben Cenevizlilerden kalmışım.
Bir elli altı santimlik bir kule olarak
Ferman tarihinse
Göğe doğru uzanan bu beden de bizimdir icabında..





Şimdiden Bir Hatırasın


şimdiden bir hatırasın
bulutsa,tozsa,uçarsa
bütün (aşklar) paranteze alınsın..
rüzgar çanısın,rüzgarın diline dolanırsın..
ne bir şarkısın
ne de dillerde nağme adın..
artık bazı şarkılar kadar yarılısın..

günler izmarit diplerinde biriksin
o zaman mutlaka bir trenle gelirsin..
köpüklerdensin,mavisin,sakinsin
istesen suyun tenine bitişirsin
ellerimi bıraktım,artık buna sana yazsın
içimde iki yaşlı balık varsa,
içimde biri pulsuz,iki balık varsa
biri senden,gelirsen ve yok edersen
bunu yazmak istiyorum sana
sonra postalamak istiyorum
pulsuz bir zarfla
hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata….

bu kırmızı oyalarla saçlarımda..
beyaz bir tülbent gibi kalırsam..
tenimde, üzemediğim tortularla
gün olur sararırsa sayfalarda
bıraktım ellerimi,sana bunu yazsın
şimdiden bir hatırasın..

kırık kalplerle süslü bir sayfaysan
camsan,saydamsan,beni kırarsan
simlerimle sevişirim seninle
o süslü sayfaların üzerinde
içimde mutlu iki yıl varsa,
içimde biri simli iki kadın varsa…
sen,gelirsen ve yok edersen
bunu yazmak istiyorum sana..
sonra postalamak istiyorum
simli bir yılbaşı kartıyla
hiçbir mektup artık beni ikna etmiyor hayata..





Kurbati


Gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni
Oysa limon ağaçları bahçede küçük sarı güneşler taşıyor.
Dokunsam bile onlara yanmam. Ne tuhaf!
Bir oyuncak ayım vardı, ismi Işıldak.
Bir kızkardeşim vardı saçları simsiyah
Ne tuhaf böyle hatırladıkça herşeyi,
Ağrı Dağında saçlarımı karla yıkamak.
Kırmızı bir mum olsam yakışırdım şamdanıma
Oysa çok üşüyor ellerim bu akşam...

Martılardan duygulanmadım hiç, ne tuhaf!
Ben belki denizden bile eski biriyim.
Başka isimler bulmak isterdim martılara
Kirloş mesela kirloş desem artık onlara.
Kasapların perdeleri boncuktan
Et. Kan. Ve o boncuklu şıkırtılar
Ne tezatlı bir şey, ne tuhaf
Ne tuhaf acıyla hiç konuşmamak.

Gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni
Herşey şimdi itiraf edilmeli:
Kocam bir çingeneydi.
Eşiniz bir çingene mi hanfendi? diye sorarlardı.
Hayır efendim derdim, hayır eşim bir sanatkardır.
Eski yırtık gecelikler, eski yırtık çarşaflar
Eski, yırtık bir sızıyla sevişirdik.
Herşey şimdi itiraf edilmeli:

Bir picaması bile yoktu benim kocamın baylar.
İnsan çingeneyse, yani ruhu çizgiliyse
İnsan acıyla yalnızca sevişebilir baylar!
Soruyorlar. Soruyorlar:
"Ellerin neden titriyor sevgilim"
Bilmiyorlar doğmadan öldürdüğümü üç-beş çingeneyi.
Üç-beş dünya kaldı artık aramda dünyayla
Artık açıklayamam bir türlü.
Ne tuhaf geçmişim kırmızı bir kadın yapıyor beni.
Herşey şimdi itiraf...

Bulurlar sabaha siyah, çirkin bir balık olarak
Açıklayamazlar artık beni bin türlü.
Bilmeyecekler, bilmeyecekler bir çingenenin
İsmini vererek kendime öldüğümü.
İsmim...İsmim...İsmim Kurbati.


Yakışmadı bu ölümde, hiç yakışmadı Didem Madak'a....



sanem uçar

3 yorum:

  1. temmuz'un kavurucu sıcağında bırakıp gittin, üşüttün ya bizi, alacağın olsun didem madak :(

    YanıtlaSil
  2. "anlatarak bitiriyorum hayatımı
    bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat
    bir ...çiçek çizdim bu akşam avcuma
    ismini her şey koydum" DİDEM MADAK

    Hızla eksiliyor muyuz...Çocukken ölüm denince yaşlı gelirdi aklımıza,öyle de olurdu..Zaman kendini astı sanırım,akrep yelkovanı sokma teleşında nicedir...Zeynep korkmaz

    YanıtlaSil
  3. Her ölüm erken diyorlar ya, haklı da olabilirler, ama yapılacaklar henüz yapılmamışken ve yazılacak onlarca dize yazılacakken soluksuz kalmak kolay kabullenilmiyor.

    Belkide benciliz, öyleyiz galiba , bu sebepten de olabilir ölümü kabul edeyişimiz oysa hepimiz biliyoruz ki her başlangıcın bir sonu var...

    Benim kabulsüzlüğüm zamana...

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır