13 Temmuz 2012 Cuma

Görmek




Bir türlü anlayamamışımdır, üç tarafı denizlerle çevrili bu güzel ülkede neden deniz yollarını fazla kullanmayız diye? Ya da aynı soru efsunlu kentimiz İstanbul içinde geçerli. Hemen her tarafı sularla çevrili bu büyülü kentte neden insanlar arabaların içinde bu trafik karmaşasını çeker?….

Ben vapurla yolculuk etmeye bayılıyorum. Hemen her günümün büyük bir çoğunluğu İstanbul da oradan oraya dolaşmakla geçtiğinden , doğal olarak seçimim vapurlarımızla oluyor. Ayrı bir büyüsü var vapurla seyahat etmenin. Eğer yaz aylarındaysak kesinlikle güverte kısmını tercih ediyorum. Ve buradan bu büyülü kente bakarken, her türlü betonlaşmaya rağmen inatla yaşamaya çalışan yeşilliklerin yaşam savaşını seyretmeye doyamıyorum. Hele vapurla yarışan ve şen kahkahalar atan martıların havada süzülüşüne söyleyebilecek bir şey bulamıyorum.

Birde vapurun kendine özgü bir başka keyfi daha vardır. Sana hizmet ederler kısada olsa yolculuğunu tatlandırmak için. Bir demli çay, yanında bir simitçiden aldığın mis gibi kokan simitle yolculuk…. Anlatılamaz. Son zamanlarda sağlığımızı da düşünür oldular, yada keyfimize keyif katmayı. Artık bu yolculuğumuzu neskafe, ya da taze sıkılmış portakal suyuyla yapabilmekte var.

Sanırım beni vapurlara çeken aynı zamanda insanlarla olan ilişkiler.

Ne kadar yorgunuz, yada ne kadar mutlu? Hemen yüzlere yansıyan bu yansımaları seyretmek ve onlarla ilgili düşlere dalmak benim vazgeçilmezlerim arasında geliyor. Ne yazık ki mutluluk izlerine çok sık rastlayamıyorum. Çoğunlukla yorgunluk yada sabahın erken saatlerinde sıcacık yataklardan uyanıp yaşam savaşı vermeye çalışan insanların savaş izlerini izlemek pek keyifli olmasa da akıllıca bir seçimdir bana göre deniz yollarını seyahat yolu olarak seçmek, İstanbul için.

Öğrencilik yıllarımda edebiyat derslerimizde bizlere anlatılmaya çalışılan “ bakmakla görmek “ arasındaki farkı anlatmaya çalışan öğretmenimi çok ciddiye almışım .Nasıl da büyük bir uğraş vermişti, ikisi arasındaki farkı bizlere anlatabilmek için….Ve eklemeyi de unutmamıştı;

” Görmek, görmek, görmek….Gözlerimizdir bu eylemi yapan. Ama unutmayın asıl görmek beyindedir. Baktığını algılamak, algıladığını yaşama geçirebilmek gibi önemli bir şeydir görmek.”


Vapur yolculuğum, birkaç gün önce görme engelli bir insanımızın bir kelimesiyle tüm bildiklerimi hızla beyin süzgecimden geçirmeme sebep oldu Çok iyi bildiğimiz gibi belkide engelli insanlarımıza en büyük engel bu büyük kentteki bir çok şeydir.Görme engelli insanımız benim bulunduğum yere gelmek için açık olan kapıdan yaklaşık 30 santim yükseklikteki bir eşiği geçmek zorundaydı. Bizlerin kazanılmış bir refleks halinde hiç dikkat etmediği bu yüksekliği geçebilmek bizler için ne kadar kolay aslında. İnanın onun içinde kolaydı. ( Kuşkusuz başka zorluklar yaşıyordur ) Yanındaki arkadaşı ona” tam önünde bir yükselti var” diye dikkatini çekti. Büyük bir olasılıkla yanında kimse olmasa bile bunu bastonunun yardımıyla çok kolay algılayabilecek bir donanımdaydı. Hafifçe bastonu dokundurdu ve;

“Gördüm “ dedi.

İşte bu kelime … üzerinde binlerce cümle yazılabilecek bu kelime, yılın kelimesi seçilmeli.

Görmek nedir diye bir kez daha sorguladım kendi düşüncelerimi. Siz de sorgularmısınız bilmem ama görmek; “ farkına varmak”, “ farkında olmak” tır aynı zamanda.Son derece basit bir kelime gibi algılanabilir çoğunlukla değil mi? Görebildiklerimiz neler yaşamda? Milyonlarca şey sayabiliriz belki ilk çırpıda da, farkında olduklarımızın sayısı milyonlarca mıdır acaba?

3 yorum:

  1. Israrla, Alain de Botton'ın "Görmek ve Fark Etmek" kitabını okumanızı tavsiye ederim; müthiş bir kitaptır.

    http://www.idefix.com/kitap/gormek-ve-fark-etmek-alain-de-botton/tanim.asp?sid=A8A6Y5ZGEF1FP362LY2D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamamdır, ilk işim almak olacak, teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Sanemcim, o kadar çok "gören" bir insanım ki,"görmekten" yoruldum,bazen "görmemek" için içime saklanıyorum.

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır