30 Ağustos 2009 Pazar

Öğ re te nim



Geçmiş yıllara baktığımda eğitim hayatımda unutamadığım öğretmenlerimin sayısının çok fazla olmadığını görmenin üzüntüsündeyim aslında.

İlkokul hayatım da ise iki tane öğretmenim oldu. İnsan kişiliğinin ilk yedi yılda oluştuğunu söylüyor konunun uzmanları. Doğal olarak ilkokul öğretmenlerine bu anlamda düşündüğümüzden çok fazla görev düşüyor, özellikle ilk kademenin o ilk yılında.

Ben ilkokul öğretmenlerimden birini çok sevdim.

Gerçi şarkılar "nedensiz de sevilir" dese bile ben her şeye rağmen sevme nedenleri olduğuna inananlardanım. Neden sevdim o zaman bu öğretmenimi?

Öylesine güzel açıklamaları vardı ki....

Sorduğun sorunun, aklına takılan herhangi bir şeyin sana açıklamasını tane tane hiç acele etmeden büyük bir sabırla ve anlayabileceğin kelimelerle aktarırdı.Bunları yaparken sana dokunmayı da hiç ihmal etmezdi.

Kendini özel hissederdin...

Ben eğitim hayatıma Almanya nın Hamburg şehrinde başladım. Anaokulunda bende bir gariplik olduğuna kanaat getiren yetkililer üzerimde yapılan bir sürü deneyden sonra özel bir izinle beni beş yaşımda ilkokula başlattılar.

Almancayı okuyup yazabiliyordum üstelik aynı şey Türkçe içinde geçerliydi.

Orada iki yıl süren okul hayatım , ailemin bizleri Erzincan a anneannemlere bırakıp tekrar Almanya ya dönmesiyle son buldu. Yani Türkiyede ki eğitim hayatım Erzincan da başladı.

Unutamadığım öğretmenim Erzincan daki ilkokul öğretmenimdir.Almanya da öğretmenlere soyadlarıyla hitap etme alışkanlığını Erzincan da da sürdürürken uzun bir süre; "Bay Çörekçi! " şeklindeki seslenişime son verme ihtiyacı duymuş olmalı ki bir gün beni yanına çağırarak konuşmaya başladı;

Evet benim soyadım Çörekçi ve ben Çörekçi soyadını çok seviyorum. Ama biz Türkiye de soyadlarımızla birbirimize hitap etmiyoruz.Onun yerine kullandığımız bir kelime var. "Öğretmenim" diyebilirmisin bana diğer arkadaşların gibi?.....

Öğretmenim ne demek? diye soruverdim birden:)

Yani diye devam etti... Öğreten kişi demek....

O zaman neden öğretenim demiyoruz? sorum karşısında ki gülmesini hala hatırlıyorum öğretenimin.Bir anlaşmaya varıp "öğretmenim" kelimesinde karar kılmıştık.

O yıl, ilk dönemin sonuna doğru derse başlamadan önce bir açıklama yapacağını söyledi bize öğretmenim:

İlk dönem karnesine hiç zayıf getirmeyen, notları tüm derslerden beş olanlara dönem sonunda kitap, silgi, kalem kutusu gibi araç gereçler verilecek.

Diğer arkadaşlarımı bilemeyeceğim ama bu açıklama bana araç gereçler çantada keklik hissini yaşatmıştı.Bunlara sahip olacaklardan bir tanesi bendim. Kuşkusuz tüm derlerim "beş "olacaktı.

Oldu da....

Ama o araç ve gereçler için ismim anons edilmedi.

Duyduğum hayal kırıklığını sizlere anlatamam.

Tüm araç gereçler bir masaya yığılmıştı ve ben masa da tek araç gereç kalana kadar "şimdi beni çağıracaklar" heyacanıyla beklerken elimde tüm notları beş olan ama araç ve gereç verilmeyen bir çocuk olarak kalacaktım.

Herkes bir şekilde mutluyken benim içim kan ağlıyordu.

Sorgulayan eğitim sistemini tartıştığımız bu günlerde sanırım Almanya da bizlere bu davranış biçimi farkında olmadan kazandırılmıştı, yada bu bir karakter meselesiydi, bilemeyeceğim.

Soluğu öğretmenimin yanında aldım beni karşısında dağılmış bir yüz ifadesiyle görünce "ne oldu? "diye sordu...

"Mutsuzum" dedim sadece....ve devam ettim benim de karnemdeki tüm notlar beş ama bana araç gereç hediye etmediniz!!!!!

Sadece kar diz boyu değildi o zamanlar Erzincan da. Yoksullukta diz boyuydu. Ve eğitim gördüğüm okulda sınıf arkadaşlarımın çoğunun yazı yazacak bir tane, bir tane kalemi dahi yoktu. Kimsenin onurunu kırmadan olmayanlara bir şeyler vermenin bir oyunuymuş yapılan.

"Farklı bir yöntem yapmalıydık belki ama inan hiç düşünemedik Sanem" diyebilecek kadar açık yürekli bir öğretmendi öğretmenim. İnsan denilen olgunun hata yapmak üzerine kurgulandığını bilmiyordum o zamanlar. Ama açık yüreklilikle "kabul etme" yüceliğinin karşımızda kim olursa olsun kişiyi yumuşatacağı gerçeğini öğrenmek çok zaman almayacaktı.

Birilerini kırmamak adına , yada bir şeyler yapmak uğruna hiç hesaba katmadan kırdıklarımız vardır, kıracaklarımız olacaktır , kıracağımızı hiç düşünmeden.

Ama insan kalbi farklı, ne zaman nasıl kırılacağı çokta belli olmuyor. Hele minikse bu kalp çok daha çabuk kırılıyor,ya da onarılıyor....

Öğretmenimin benden çok daha fazla üzgün olduğunu gördüğümde bağışladım öğretmenimi. Anlayabileceğim bir dille konuşuyordu, yalana dolana kaçmadan, savsaklama yoluna hiç sapmadan ve çocuk yaşıma da bakmadan hatasını kabul ediyor, ve bir şeyler öğrendiğini söylüyordu.

Şu an bunları yazarken bile ister istemez gözlerim yaşarıyor.Kelimelerin sihirli dünyası var gerçekten. Ve o sihirli kelimelerden oluşmuş cümleleri söylemede en iyilerdendi. Bana hiç unutamayacağım bir söz söyledi, aradan geçen onca zaman zarfında bile kendimi iyi hissedebileceğim bir tek cümle;

"Sen benim öğ re te nim sin."

sanem uçar

1 yorum:

  1. Geçmişe dönüp tebessüm ettim sayenizde :). Ben de Almanya'da ilk okulu bitirdim. Küçük yaşta okuma yazma bildiğim için 1 sınıfı bir kaç ay okudum. Türkiye'ye geldiğimde Öğretmenlere Bay ve Bayan ... diye hitap ederdim. Türkçem çok kötü olduğundan beni 1 yıl geriye almışlardı ne 4 aldığımı hatırlarım ne de 5 :) Karnemde hep zayıf notlar olurdu. Türkiye'deki ilk öğretmenim ilgilenmezdi benimle ki babam o öğretmen Almanya'da bulunduğu için beni ve ablamı o okula yazdırmıştı. Pek bir faydası olmadı, kendisine Almanca soru sorardım anlamadım bu durumu diye bana Türkçe cevap verirdi ama anlamıyorum bu bu ne demek derdim :) hiç cevap alamazdım. Haliyle okulu da sevmiyordum yeni çevre yeni öğrenciler herkes uniformalı:) Sıralarda 3 kişi oturuyor bu ne böyle neden böyle der dururdum çok sorgulardım çocuk aklımla. O öğretmen de bir kaç ay sonra emekli olmuştu yeni gelen öğretmeni çok sevdim çünkü sabırlıydı ve ilgilenirdi benimle. Sonra zamanla Türkçemi de geliştirdim okul ortamına da alıştım ama hiç bir zaman taktir almadım :) Sadece Teşekkür ve Onur belgesi. Kalem olayını yaşamadım hiç ama yaptıkları çok güzelmiş tek hatırladığım Alman'ya da matematik derslerini çikolata ile işlediğimiz :) Herkes çikolatayı alabilmek için yarış halinde olurdu küçük bir ödül alacağız heycanı ile.. :) Ve daha bir çok şey hatırladığım zaman tebesüm ettiğim çok anım var... Bu yazınızı bloğu ilk açtığınız zamanlarda da okumuştum yazılara bakarken tekrar denk geldim bu sefer cevaplayayım dedim.
    Son olarak keşke benim ilk Türkiye öğretmenim
    sizin öğretmeniniz gibi olsaydı sanırım herşey çok daha kolay olurdu benim için.

    pluie

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır