13 Ekim 2009 Salı

Istiklal Marşı



Her ulusun kendi bağımsızlığının simgesi durumunda olan Ulusal Marşları vardır. Bizimde Ulusal Marşımız sözlerini Mehmet Akif Ersoy un yazdığı ve müziğini de Zeki Üngör ün yaptığı " İstiklal Marşı" dır.

Diğer ulusların kendi ulusal marşlarının geçmişi nasıl bir hikayeyi ve özelliği içinde barındırır bu onları ilgilendiren bir mesele olup, bizim ulusal marşımızın bir hayli ilginç hikayesi olduğunu söyleyebilirim.

Belki de en fazla konuşulan yada tartışılan ulusal marş bizim marşımızdır.

Bildiğimiz gibi İstiklal Marşının kabulu 12 mart 1921 tarihini gösterir.

Kurtuluş Savaşının en yoğun olduğu dönemlerde ortaya çıkmış bizler için oldukça fazla anlam taşıyan marşlardan bir tanesidir.

Yeni kurulan Türkiye Devleti için hiç olmayan bir ulusal marşın yazılması ihtiyacı doğduğunda, o dönemin şairlerinin katıldığı bir şiir yarışması düzenleniyor öncelikle.Bu yarışmaya katılanlar arasında Mehmet Akif Ersoy yok. Çünkü onun bakış açısıyla ucunda bir de para ödülünün olduğu bir yarışmaya katılmak hiç doğru değil.

Bu yarışmaya ise toplam 724 şiir gönderilmiş.

Bu şiirler çok fazla ilgi görmemiş olmalı ki o dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi; Mehmet Akif Ersoy dan da şiir göndermesini istiyor. Aynı dönemlerde kendisi de milletvekili olan Mehmet Akif Ersoy bunun etik olmadığını Hamdullah Suphiye söylüyor ve ayrıca bu para ödülünden de rahatsız olduğunu...

Ancak evinde "Kahraman Ordumuza" diye ithaf ettiği hepimizin bildiği on kıtalık şiirini yazıp Hamdullah Suphi beye elden veriyor.

Ve yarışma sonuçlandıktan sonra Hamdullah Suphi, Mehmet Akif Ersoy un da şiirini okurken meclisteki yoğun ilgi, ulusal marşımızın sözlerinin şairi olarak çoktan Mehmet Akif i göstermiş oluyordu.

İstiklal Marşının kabulünden sonraki yıllar savaşla ve büyük bir mücadeleyle geçen yıllardı.Üç yıl Mehmet Akif in yazmış olduğu şiir bestelenmeden salt bir şiir olarak kalmıştır. Sonunda müzisyenler arasında yine bir yarışma düzenlenerek Ali Rifat Çağatay ın bestesi, Ulusal Marşımızın ilk bestesi olarak 1924 yılından 1930 yılına kadar çalınıp söylendi.

Linki tıkladığınız da Ali Rifat Çağatay a ait ilk İstiklal Marşımızın müziğini indirebilirsiniz. Az da değil, tam 6 yıl bu marş kullanıldı.

Ali Rifat Çağatay ın bestesi

Ancak bilinmelidir ki o yıllarda kendi bestelerinin çok daha iyi olduğuna inanan diğer besteciler zaman zaman Çağatay ın bestesinin dışında kendi bestelerini ulusal marş olarak çalıp söylettiler.

Çağatay ın bestesinin dışındaki İstiklal Marşlarının da nasıl olduğunu merak ederseniz bestecileri tıklayarak eserleri indirebilirsiniz....

Ahmet Yekta Madran ın bestesi

Muallim İsmail Hakkı Bey in bestesi

Eyyubi Mustafa Sunar ın bestesi

Hem Çağatay ın bestesi hemde diğer besteler evrensel anlamda bir ulusun ulusal marşını tam olarak niteleyebilecek durumda değildi. Bizler için Türk Sanat müziğinin çok önemli bir yeri olmasına rağmen , bazı özellikleri nedeniyle dünyanın her yerinde diğer müzisyenler tarafından da çalınabilecek marşlar değil aslına bakarsanız.

Atatürk önderliğinde yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti 1930 yılına kadar Çağatay ın bestesi ile ulusal marşını söylerken , diğer bestecilerinde bestelerinin çalınması farklılıklar yaratıyordu.

Sanat anlamında yeni atılımlar peşindeki genç Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasını kurmuş ve başına da Zeki Üngör ü getirmişti.

Zeki Üngör evrensel müzik normlarında bestelediği İstiklal Marşını 1922 yılında bestelemiş, ve her konser öncesi konsere geçmeden önce kendi bestesini orkestraya çaldırma alışkanlığı getirtmişti.

Böyle bir anda bir konser izlemeye gelen Atatürk, konserin başında şimdiye kadar hiç duymadığı orkestranın çaldığı müziği merak etmiş ve konser sonrası Zeki Üngör e başta çalınan müziği sorduğunda Zeki Üngör den "Bu da benim bestelediğim İstiklal Marşı " cevabıyla 1930 yılı itibarıyla Zeki Üngör ün bestelemiş olduğu marş Ulusal Marşımız olarak ilan edilmiştir.

Bir çok anlamda söylenmesi açısından büyük zorlukları içinde barındırsa ve prozodi yönünden hataları da olsa, dünyanın her yerinde müzik olarak çalınabilecek gerçekten evrensel müzik kriterlerine uygun bir parçadır.

Yukarıdaki videoda Ulusal Marşımızın Japonlar tarafından seslendirilişini izleyecek ve dinleyeceksiniz....

Evrensel bir ezgi olduğu tartışılmaz....

7 yorum:

  1. Siz çok yaşayın!:)

    Öğrendiğim andan itibaren Ali Rıfat Çağatay ın nasıl bir şey bestelemiş olduğunu merak eder dururdum ve araya zaman girer ben konuyu unuturdum.

    Yıllardır merak ettiğim bir konuya ışık tuttunuz.

    YanıtlaSil
  2. Hocam elinize sağlık,yazınızı okuduktan sonra gözümde sizinle birlikte gerçekleştirebileceğimiz güzel projeler canlanıverdi.Kayıtları dinlerken ister istemez yıllar öncesine gittim.Ahmet Yekta Madran'nın bestelediği Acemaşiran Nim sofyan marşı her dinlediğimde "Bestelenen Şiirleriyle Mehmet Akif Ersoy" cd projesinin cd kaydı için babamın evde bu marşları prova yaptığı anlar gelir aklıma.Babamdan bu versyonu İlk
    dinlediğimde çok şaşırmıştım.Her ne kadar bu icrası zor versiyonu okumadığımız için kendimizi şanslı hissetsek de benim favorim bu versiyonu..

    YanıtlaSil
  3. Aynen katılıyorum Merve, iki gündür bende öğrencilere dinletirken , Ahmet Yekta nın bestesini herkes çok sevdi...

    Ama dediğin gibi yine Atatürk e çok şey borçlu olduğumuzu söyleyeceğim, kendini yönetirken düşünebiliyormusun bu eserle?:)

    YanıtlaSil
  4. :))) kendimi,sizi,öğrencilerimizi düşünemiyorum...
    Sizin de dile getirdiğiniz gibi Atamız'a sonsuz teşekkürler...

    YanıtlaSil
  5. Şeytan Tüyü / Haldun Taner 'in kitabında bu konuyla ilgili 2 anektot var-biri eğlenceli-diğeri ise itham (ne kadar doğru onu bilemiyorum) yazıyorum hemen..
    ...
    "En düğüşken, en ürekli, en daşaklı millet olduğumuz halde bizim marşımız " gorhma " deyi başlar..."

    "Zeki Üngör'ün bestelediği milli marşımızın G.Donizetti'nin Vatikan kitaplığında bulunan bitmemiş bir operasının intermezzo'su içinde yer alan bir temaya fazlaca benzediğini ileri sürenler var..."

    YanıtlaSil
  6. Zeki Üngör'ün dışında bestelenen eserlerde bir mehter havası da var-hala Osmanlılığı elden birakmayan bir hava..Bu açıdan bakıldığında gerçektende evrenselliği yakalama işinin ne kadar zor ve yaratıcılık gerektirdiğini anlamış oluyoruz.

    YanıtlaSil
  7. Evet, aslında sözünü ettiğin konu çok eskiden beri bildiğim şeylerden bir tanesi. Gerçek diyebilmem için Donizetti nin o eserinin notalarını gözlerimle görmem lazım.

    Biliyorsun ki; hayattaki felsefelerimden bir tanesi olup , uygulama konusunda başarısız olduğum bir şeyi böyle konularda gerçekleştiririm.

    Sazan gibi herşeye inanma alışkanlığım bu anlamda geçerliliğini kaybeder ve bu sebeple "duyduğuna inanma, gördüklerine yarı inan" düşüncesini çoğunlukla benimsemişimdir.

    Şimdi öyle parçalar vardır ki gerçekten iki müzisyen birbirlerini hiç tanımamış ve dinlememiş olsa dahi benzer özellikler gösteren ezgiler üretebilirler. Yani anlaşılabilir olması sebebiyle basite indiriyorum sonuçta sekiz tane notadan sonsuz eserler üretebileceğin gibi matematiksel olarak bazı notaların eşleşmesi olasıdır.

    Bu böylemidir bilmiyorum... Ben öğrenciyken duymuş olduğum bir bilgidir. Ancak yine öğrenciyken bizlere bilimsellik adına belgeye dayalı bilgiler esas olarak ele alınması gerektiği öğretildiğinden, Vatikan yetkililerinden benim için özel bir izin alınması gerekiyor.:))))))))

    Sahii ne güzel olur bende yeni bir Carl Orff olarak doğuyormuşum o kütüphanelerden....

    Neyse, diğer konuya gelince var olan nesnel koşullar düşünüldüğünde mehter müziğine benzer özellikler gösteren besteler yapılıyor olması son derece doğal.

    Burada asıl düşünülmesi gereken belki de Zeki Üngör ün o yirmili yıllarda evrensel değerde bir müzik bestelemiş olmasıdır. 1922 yılında yazmış olduğu eser ancak 1930 yılında kabul gördü:)

    Bir şey daha diyeceğim bu konuda, ileriki zamanlarda yine burada başka bilgilerde verilecektir. Türk Müziğinin hakimiyetinde başta padişahlarımızda olmak üzere batı müziği formunda eserler de verilmiştir.

    İlginç bir dönemdir o dönem...

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır