12 Aralık 2009 Cumartesi

Düşünceler beynimde salınırken…

4

Blog fikrine karşı çıkmış biri olarak ve zorunluluktan blog sahibi olan ben için, burası nefes alma yerim, yada sığınağım olmaya başladı...

Tamamiyle düşüncelerimi, duygularımı hiç bir engellemeye bırakmadan, doğaçlama bir şekilde yaşadıklarımdan yola çıkarak aktardığım bir alan.

Kesinlikle öğretici olmak gibi bir amaç gütmeyen, sadece paylaşım üzerine kurulu bir çeşit yaşamımdan çeşitlemeler......

Sonuçta var olduğum, var olduğumu hissedebildiğim bir yer.

Son günlerde sayısı hızla artan mutsuz insanlar görmekteyim , şaşırmıyorum tabii.Şaşırdığım, hala var olma sebebimizin sorgulanıyor olması.Soruları bir kenara bırakıp bodoslama dalmalı belki hayatın içine ama yapamıyor en azından benim çevremdekiler.

Var olmanın kesin bir tanımının yapılabileceğine inanmıyorum. En azından benim var olmamın bir tanımı yok. Bazen bir hüzünde, bazen bir acı da, bazen bir neşe de.... İnsana ait ne varsa ordayım.

Birinci dünya savaşı başladığı zaman, insanlara bu savaşın çok kısa süreceği söylenmiş biliyormusunuz? İnanmış o zamanki insanlarda. Ama söylenilen olmadığında, üstelik savaş kıtalar arası bir durum seyretmeye başladığında kafalar iyice karışmış.

Savaşın etkisi dolaylı olarak her yerde kendini belli ettiğinde ise herşeyden önce insanlara verilen sözlerin tutulmadığı, yalan söylendiği gerçeği karşısında o zamanki insanlar hayrete düşmüşler.

O duygular yerini zamanla her ev için geçerli acılara yer bıraktığında ise; düşünürler dünyanın anlamsızlığını, herşeyin boş olduğunu, var olan tek gerçeğin hiçlik olduğunu kabul ettiklerinde duydukları yalnızlığın serinliğiyle öylesine üşümüşler ki.....

Isınmak ister insan üşüdüğünde, bir şeylere sarılmak, içinin tekrar sıcak olmasını yada en azından ılık olmasını. İç güdüsel bir davranış. Var olma sebebimiz olmasa da var olabilme yöntemlerimizin arasındadır kuşkusuz.

Kendine yabancılaşan, sonuçta toplumuna yabancılaşan insanlar yoğun yalnızlıklarında başka duyguları da hissetmişler ta içerlerinde.

Çok uzun zamandan beri de sürüyor bu anlamsızlık.

Kulaklarına fısıldananları red edenler ise, yaşama anlam katmak isteyenler sadece.Ve ben dünyanın hala dönme sebebini kulaklarımıza fısıldananları red edenlere bağlıyorum. Herkesten daha çok yalnız belki ama gittikçe büyüyen ve çoğalan yalnızlıklarla var olma sebebinin en trajik melodilerini haykırarak sürdüyorlar nefes alıp vermeyi. Fısıldananlara inananlar için yaşamak bu değil elbette. Onların elinde formuller var ve kolayca yaşıyorlar üstelik , sadece nefes alarak ve buna yaşam diyerek.

Günümüz insanına baktığımda ise o birinci dünya savaşında ki durumdan etkilenen insanlardan çok daha farklı bir algılayışla nefes almaya devam ediyorlar.

İkincisini de gördü bu dünya, ve arkasından diğerleri ,hiç bitmedi bildiğimiz gibi....

Vietnam Savaşının görüntülerini evinin salonunda yada yatak odasında seyredebilen bir insanın o anda düştüğü dehşet durumundan çok daha dehşet durumdayız bugün.

Bilginin hızla evlerimizin en ucra köşelerine girmesi gibi bir sonuçla, gördüğümüz dehşet görüntülerine alıştık. Tam bir şeye üzülmeye karşı harekete geçmişken, öylesine hızla bir başka bilgi geliyor ki artık kulaklarımıza, gözlerimize, neye üzüleceğimiz, yada ne kadar süre üzüleceğimizi bilemez hali çoktan geçip, kanıksamaya başladık. İşte bu durum tam bir çöküştür insanlık için ama farkında değiliz sanki.

Bu sebeple dışarısı gece mi gündüz mü, sesler mi var yoksa duyduğumuz sessizlik mi,bir ağacın köklerinden çıkıp güneşe mi yolculuk yapıyoruz yoksa cehenneme mi,herşey öylesine karıştı ki, tanımlarla sınırladığımız dünyamızda artık nefes aldığımızı zannederek , solunum yapıyoruz.

Çok mu felsefik oldu? hadi biraz basitleştireyim gülelim biraz.....

Bugün çok sevdiğim bir arkadaşımı ziyarete gittim. " Çok komik bir şey oldu Sanem " diye söze başladı. Ve arkasından devam etti; " Biliyormusun geçen gece balkonda hırsızla burun buruna geldim "

İşte böyle başlayan cümleler beni deli eder. Gençlerimizde böyle konuşuyor; " Abi ya, geçen gün tv, bir konser izledim dehşetti !!!"

Şimdi bu cümleyi duyduğumda berbat bir konser geliyor benim aklıma, ama yanıldığımı hemen anlıyorum; " Abi var yaaa, manyak güzellerdi be!!!"

Arkadaşıma öyle bakmışım ki, bu özelliğimi bildiğinden gülmeye başladı " Vallahi Sanem gerçekten çok komikti dinle bak"

Uykusu kaçıyor arkadaşımın bir sağa bir sola dönerken balkondan tıkırtılar duyuyor.Giriş üstünde oturuyor her yer demirli ama ne olur ne olmaz diye balkona bakmaya karar veriyor ve işte o durumda hırsızla burun buruna geliyor.

Korku anında çıkardığımız sesler gariptir. Arkadaşımda bağırmaya çalışıyor ama ağzının içinde dili öylesine büyüyor ki " bele beleee" gibi saçma sapan sesler çıkarıyor ama çok sessiz.

Bir kez daha bağırmaya karar veriyor ama durum aynı.

Bunun üzerine hırsız devreye giriyor ve aynen şunları söylüyor;

"Tamam tamam anladık gidiyoruz işte !!!"

Kulaklarıma inanamadım. Ama aynen böyle. Çizgi yeteneğim olsa bu durumu kesin karikatür şeklinde çizerdim;

Birinci kare;

Arkadaşım, hırsızla karşı karşıya geliyor ve garip sesler çıkarırken neye uğradığını şaşırıyor

İkinci kare;

Arkadaşım ikinci kez bağırmak istiyor ama beceremiyor bunun üzerine hırsız sıkılıyor ve " tamam tamam anladık gidiyoruz işte " diyor

Üçüncü kare,

Evine giden hırsızın canı acayip bir şekilde sıkılıyor.Bağırmayı bile beceremeyen bir kadın işini yapmasına engel olmuş, olacak şey değil, bu onun haklarına bir saygısızlıktır.

Dördüncü kare;

Hırsız işini yapmasına engel olan ve bu sebeple kendisini kötü hisseden bir insan olarak arkadaşımı insan hakları mahkemesine şikayet ediyor.

Beşinci kare;

İnsan hakları mahkemesi hırsızı haklı buluyor ve arkadaşımı hapse atıyor. Hangi hakla bir insanın işini yapmasına engel olursun ?diye...

Altıncı kare;

Sanem , arkadaşını hapishaneye ziyarete gidiyor.

İşte yaşamın ve insanlarımızın geldiği son nokta abartılı gibi gelsede bundan farklı değil.Sapla saman çoktan birbirine karıştı. Bu sebeple gerçekten dehşet durumdayız aslında. Ve bu koşulda her şeye rağmen var olabilmek için direnen insanlar varsa onların arasında acı çekmeye de varım, hüzünlenmeye de, gülmeye de...


sanem uçar


5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır