13 Şubat 2010 Cumartesi

Sanat üzerine varsayımlar 8


İster istemez söz konusu kadın olduğu zaman söylenecek şeyler bitecek gibi gözükmüyor.

Herşeyde olduğu gibi sanatta da hedefler yeniden gözden geçirilip sorgulanmalıdır.En başta da "kadının" ele alınış biçimi sorgulanmalıdır.Sanırım bu anlamda en önemli görev kadın sanatçılara düşüyor.

Hangi alan olursa olsun kadın sanatçılar erkekler tarafından oluşturulduğuna inandıkları bu kadın kimliğini en azından eserlerine yansıtırken toplumsal cinsiyeti aşmak uğruna yapmamalıdır.

Ne yazık ki sanat dünyası başarı olarak nitelendirilen aslında temelinde erkeksi bir görüş olan düşünce yapısıyla savaşçı durumu körüklemektedir.

Bu anlamda büyük heykeltraş Camille Claudel unutulmamalıdır.

1864 doğumlu Fransız heykeltraş ve grafik sanatçısı Camille Claudel tamamiyle erkek egemen bir sanat anlayışının var olduğu dünyada kendisini ispatlamış ve gerçekten büyük eserler vermiş bir kadın sanatçıdır.

Rodin in ünlendiği yıllarda onunla beraberken Rodin in eserlerine yardım ettiği bilinmektedir.Büyük bir yetenek ve etkileyici bir kişiliği vardı doğal olarak kısa süre de Rodin in gözdesi olurken,aynı zamanda onun ilham kaynağı ve en büyük yardımcısıydı.

Rodin i aşan özgün eserler verdiğinde, sanat dünyasında heykellere ruh veren kişi olarak anılmaya başladı. Gerçekten de eserlerini incelediğimiz zaman tamamiyle iç dünyasından gelen insanca duyguların aktarıldığını görürüz.

camille1

Ne yazık ki Rodin le olan beraberliği sırasında gayrı meşru dünyaya getirdiği çocuğunun ölümüyle deprasyona girdiğinde hayatının sonuna kadar çıkamayacağı bir akıl hastanesinde yaşamaya mahkum edilecekti.

Onun eserlerinde de çıplaklığı görürüz. Ama öylesine farklıdır ki kullandığı çıplaklık,herşeyden arınmış bir duygu selinde yüzdüğünüzü fark edersiniz.

Eğer sanat eseri diye adlandıracağımız eserler varsa Camille Claudel in eserlerini bu sınıfa sokabiliriz.

İster istemez sormak gerekiyor;Camille Claudel in sonundan kim sorumludur? Sadece sonundan değil, çok daha fazla eserlerini izleyebilme şansını elimizden kim, nasıl almıştır?

Kendisi mi, Rodin mi yoksa var olan düşünce sistemi mi?

Yine kadın edebiyatçılardan birini hatırlatmak isterim:

Sylvia Plath...

1932 doğumlu bu Amerikalı kadın ortaya koyduğu eserlerden çok trajik yaşamı ve intiharı ile hep gündeme geldi.

Öylesine değerli ve edebiyat için birer hazine olan eserleri vardır ki hiç kimse bu eserleri yaratan kişinin onları nasıl, ve niçin yarattığıyla ilgilenmeye yanaşmadı.

Sylvia Plath ın yaşamı kadının kadın gibi yaşamasına izin vermeyen ve ötekileştirme üzerine kurulu bir düşünce yapısına bir savaştır sadece.

Eserlerinde de bu duygu ve düşünceyle hareket ettiğinden inanılmaz değerli şiirleri vardır.Ama bizler yine var olan sistemin bize öğrettiği mantıkla onları anlamak yerine tanı koymayı tercih edip sanatın küçülmesini sağlayanlardanız.

Ondan küçük alıntılar;

"Ölmek
Bir sanattır, diğer her şey gibi.
Üstüme yoktur bu konuda.

Öyle ölürüm ki, cehennem sanılır.
Öyle iyi ölürüm ki, gerçek sanılır.
Sanıyorum, sahneye çıkma sıran geldi diyeceksin."

.....

"Ben sizin eserinizim,
Değerli olan şeyinizim
Saf altından bir bebeğim,"

.......

"
Deli Kızın Aşk Şarkısı

Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi;
Açarım gözkapaklarımı ve doğar herşey yeniden.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)

Yıldızlar vals yaparlar, kırmızı ve mavi,
Ve keyfi bir siyahlık dörtnal peşinden:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.

Düşledim büyüyle beni yatağa çektiğini
Ve çılgınca öptüğünü, delice şarkı söylediğini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)

Devrilir gökten Tanrı, solar cehennem ateşleri:
Melek ve Şeytan’ın adamları çeker giderken:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.

Hayal ettim söylediğin yoldan döneceğini,
Fakat yaşlandım, artık unuttum ismini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)

Bir fırtına kuşunu sevmeliydim seveceğime seni;
Hiç değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi.
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)"

Hayatı boyunca manik-depresif bozukluğuyla uğraşan bu sebeple akıl hastanesine kapatılan, bir kaç kez intihar girişiminde bulunan ve sonunda bunu gerçekleştiren bu edebiyatçıyı da unutmamalıyız.

Onların eserlerinin kaynağı var olan sistemdeki düşünce yapısına olan inançsızlıklarıydı. Ve inandıkları gibi yaşamalarıydı.

Biz ise onlara deli dedik ve unuttuk....

Gerçekten bunca sanatçı bolluğunda kimlerin gerçek sanatçı olduğunu ortaya koyma zamanımıdır dersiniz?

sanem uçar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır