2 Mayıs 2010 Pazar

Ulviye Hanım




Çoğu kişi için bir şey ifade etmeyecek, ifade edebilecekler için "Huysuz" kelimesiyle eş değerde, benim için ise yaşamımdaki önemli isimlerden biridir Ulviye Hanım.

Onu önemli yapacak birçok özelliği olmasına rağmen sanırım onun hayatıma yedi yaş gibi önemli bir dönemde girmiş olması onu benim için değerli yapıyor.

Yedi yaşıma kadar geçen süreç içersinde annemden sıklıkla adını duyuyordum ama yakından görebilme imkânım olmamıştı. Abimle bana son derece eğlenceli gelen bir serüvenin başlangıcında Hamburg' tan Erzincan' a uzanan bir yolculuğun son durağında görebilme imkânına sahip olduğum kişiydi Ulviye Hanım ve ben ilk kez yedi yaşımda görebiliyordum Erzincan da yaşayan annemin ailesini.

Ulviye Hanım benim anneannemdi.

Ailem kendince haklı sebeplerle o dönemler iki çocukla Almanya da yaşamın oldukça zor olan koşullarında bizleri Erzincan' a anneannemlerin yanına bırakmaya karar vermişti.

Yolculuk inanılmaz keyifliydi. Hiç alışık olmadığım bir görüntünün sürekli değişen fotoğrafında uyumadığım zamanlar burnumu cama dayamış olarak dışarıdaki farklı dünyayı seyrediyordum.

Anneannem oldukça ciddi bir kadın görünümündeydi ve bu görüntü ister istemez korkulası bir durum da yaratıyordu. Çok fazla konuşmuyor ve konuştuğu zamanda ağzından çıkan her cümle bir emirmişçesine yerine getiriliyordu herkes tarafından.

Ailem Erzincan da bir kaç gün kaldıktan sonra Almanya ya tekrar döndüler ve biz abimle yaklaşık iki yıl anneannemlerle yaşamak zorunda kaldık.

Annemlerin bizi bırakıp gitmesine içerlemiş olan ben için en kahredici şey aslında güle oynaya süren seyahatimizde orada bırakılacağımıza dair en ufak bir açıklamanın bizlere yapılmamış olmasının acısıydı.

Birden bire alışık olduğum her şeyin dışına atılmıştım. Bu sebeple derin bir sessizliğe bürünmüştüm.

Bu sessiz durumum uzun bir süre devam etmesine rağmen günler bir şekilde geçiyordu ve ben kendimce hayata tutunabilmenin çaresini bulmuştum. Bir çeşit öç duygusuydu ve Almanya dan sık aralıklarla gelen mektuplara asla cevap vermeme gibi bir karar almıştım.

Anneannem gördüğüm en anlayışlı insanlardandı bana göre. Gelen ilk mektupta benimde bir şeyler karalamamı istemişti ve benden gelen olumsuz yanıtla orada kaldığımız iki yıl süresince bu isteği bir daha gündeme getirmedi. Bu görev iki yıl boyunca abimin görevlerinden olmuştu.

Her anlamda Almanya' dan çok farklı bu kenti yavaş yavaş sevmeye başlamıştım. Almanya da sahip olmadığımız birçok şeye sahiptik aslına bakarsanız. Evin bahçesindeki kayısı ağaçlarının henüz kayısıya dönüşmeden çağla hali öylesine lezzetliydi ki, dallarından kendimiz koparabiliyorduk. İçinden çıkan çekirdeği kırıp badem i güneşte kuruttuktan sonra aldığımız tad ta oldukça güzeldi.

Ulviye Hanım' ın en belirgin özelliklerinden birisi aşırı titiz olmasıydı .Belki de dünyadaki en titiz kadınlardan biriydi anneannem ve zamanla sırtında aslında çok büyük yükler taşıdığını görebiliyordum.

Mavi gözleriyle dünyaya ışık saçarak bakan sevgili dedem sonradan tamamıyla felç olacaktı ama o sıralar en azından koltuk değnekleriyle az da olsa yürüyebiliyordu. Kocaman bir adamdı sevgili dedem ve onun ihtiyaçlarını karşılamak anneannemin görevlerindendi ve zaman zaman öylesine zor anlar yaşanıyordu ki...

Tüm bu zorlukların içersinde evde vaz geçilmeyen şeylerin başında temizlik geliyordu. Ve ister istemez bazı görevler paylaşılmaya başlanmıştı ve bu benim için keyif oluyordu.

Bahçedeki kuyudan ağaçların ve çiçeklerin sulanması en sevdiğim oyunların başındaydı ve bu çok titiz kadın, dikkat etmeme rağmen bu işleri yaparken bahçeyi birazcık kirletmeme sesini çıkartmıyordu. Benim bahçedeki eğlencem bitince sessiz bir şekilde eşyaları toparlamak bahanesiyle etrafı düzeltiyordu.

Asla dayanamadığı şeylerin başında yatağına oturulması geliyordu. Ona göre yatak sadece yatılmak için yapılmıştı ve birinin özenle kabartılmış yatağına oturması dayanabileceği şey değildi. Başkaları için son derece anlamsız gelebilecek bu davranıştan rahatsız olduğunu bilmeyen yoktu.

Ben çocuk kafamda onun yatağının etrafında görülmeyen bir ışık olduğuna inanır ve anneanneme haber verdiğini düşünürdüm. Çünkü çocuksu merakla o yatağın ucuna hafifçe oturduğumda bile anlar ve hiç bir şey söylemeden tekrar düzelttiğini görürdüm.

Bu huysuz kadının bu kaçamaklarımı bilmesine rağmen sesini bir kez dahi yükselttiğine şahit olmadım. Ve onu gerçekten huysuz diye tanımlamalarını anlamamaya başlamıştım artık, kesinlikle huysuz değildi...

En büyük eğlencelerimiz okulların tatil olduğu döneme denk gelirdi ve biz o zamanlar mahallemizde oyun oynamanın keyfini sürerdik. Erkek çocuklarını bu anlamda pek anlayamazdım. Abimde dâhil olmak üzere erkek çocuklar ellerinde ipin ucuna bağladıkları karasakızla akrep avcılığına çıkarlardı ve kutuya doldurdukları akrepleri mahalleye getirip etrafında ateş yakıp akrebin çaresizlik içersinde yaptıklarını izlerken attıkları kahkahalara bir türlü anlam veremezdim. Oysa biz anneannemle birlikte komşuların bahçesindeki dut ağacından olmuş dutların temiz bir çarşafa silkelenerek toplanmasına yardım ederdik ve eve dönüş saatlerimiz benim içinde abim içinde şaşmaz bir kuralla son bulurdu.

Bahçede neredeyse çıplak bir durumda kuyudan gelen suyla temizlenmeliydik. İnanılmaz eğlenceliydi.

Şu anda sahip olduğum bazı alışkanlıkları ve becerileri anneannemle baş başa kaldığımda öğrendiğimi söyleyebilirim. Hala büyük bir keyif aldığım örgü, kanaviçe, tığ işleri en büyük eğlencemdi.

Evde hep beraber olduğumuz zamanlarda sevgili dedemin anlattığı masalları dinlerdik. Bir tek o zamanlarda anneannemin gülümsediğine tanık olmuşumdur, oysa dedem zaman zaman korkutucu öykülerde anlatırdı ve Ulviye Hanım bunlara gülümserdi. Çok sonraları bunun nedenini anneanneme sorduğumda aldığım yanıtla kahkasına da denk geldiğimde lise çağındaydım;

"Bir insan bu kadar uydurukçu nasıl olur?"

Dedemim tamamıyla kendisine özgü masallarında gerçekten büyük bir hayal gücü saklıydı.

Çok fazla konuşmamasına rağmen iyi bir dinleyiciydi ve garip bir şekilde beni konuşturmayı becerebilirdi.

Her zaman eğitimimizde anlamsızlıklar yaşanmıştır. Türkiye’deki eğitim hayatım Erzincan da başladığından ilk anlamsızlığı da bizlere zorla içirilen süt ile yaşamıştım.

Aslında süt tozuydu, sıcak suyun içine atılır ve biz öğrencilere zorla içirtilirdi. Sütü çok sevmeme rağmen bundan midem bulanıyor ve içmek istemiyordum, öğretmenim ise içmem gerektiğini söylüyordu, herkes içerken benim içmemem olmazmış.

Bu sıkıntımı anneanneme anlattığımda hiç bir şey söylememişti, sadece dinlemişti ve ertesi sabah okula giderken okul çantama koymam için minik bir kutu verdi.

"Bunun içinde kahve ve şeker var, öğretmenine söyle izin verirse sütünün içine katarsın"

Ve o anlamsız mide bulandırıcı ızdırap anneannemin verdiği kutuyla birden bire yok olmuştu sanki.

Dindar olmasına rağmen arkadaşlarımızla birlikte hoca ya gitmemize asla izin vermedi bunun yerine bildiklerini kendisi öğretti.

Dikkat ettiği en önemli şeylerin başında taharet konusu vardı. Yedi yaşındaki o küçük kıza neden ve nasıl taharet alınacağını öylesine ustalıkla öğretti ki, asla iç çamaşırımızda idrar kırıntısı olmamalıydı.

Okul zamanı Erzincan ın o soğuk kışında mahalledeki tüm öğrencilerle okulumuza giderdik Gümüş ün önderliğinde. Gümüş mahallemizin kangal köpeğiydi ve dağ yamacındaki okulumuza bizi götürüp getirmekle görevliydi. Sabahın erkek saatlerinde dağdan zaman zaman inebilecek kurt sürülerine karşı korurdu bizleri.

Böyle bir kış gününde Gümüş ün huysuzlanması daha büyük çocukların "kurtlar var" sözüyle büyük bir korkuya sebep olmuş karda bata çıka koşar adımlarla okulumuza vardığımızda sırılsıklamdık. Tüm gün okulda ıslak bir şekilde kalmak bir kaç gün sonra benim uzun süre yataktan çıkamayacak kadar ağır hasta olmama sebep olacaktı.

Ateş içersinde ne yaptığımı bilmez bir halde tuvalete gitmek isterken tuvaletin kapısında idrarımı tutamaz halde ağlamaya başladığımda anneannemin beni kucakladığı gibi banyoya soktup içerdeki kuzine sobada daima hazır olan suyla yıkarken bir kez daha bu kadından korkulmaması gerektiğini öğrenecektim.

Kuşkusuz sevgi sözcüklere dökülmelidir. Ama bazen bunları yapamayabiliriz. Anneannem de bunları yapamayanlardandı ve bu sebeple yaşamı boyunca yanlış anlaşıldı. Oysa Ulviye Hanım ın sözcüklere hiç yansımayan sevgisi benim için davranışlarda, kazandığım el becerilerinde, birçok şeyde ve özellikle "kahve" dedir.

sanem uçar

3 yorum:

  1. Öyle hüzünlü bir anımda okudum ki bu yazınızı,göz yaşlarım durmadı.Ulviye Hanım'ı,dedenizi,küçük Sanem'i sanki renkli bir hikaye kitabının sayfalarında gördüm...O kadar duru bir anlatım ki gözümde canlanan karelere ışınlanmak istedim Sanem Hocam...
    Beni duygulandıran ;çocukluğumda sizin Ulviye anneannenizle benim için eş değerdeki,benim çocukluğumun önemli kişisinin şuan ağır hasta olduğu bir dönem olaması ve sizin sevgi kokan yazınınızın bu zamanıma denk gelmesidir birazda.Bu aralar başımı yastığa koyduğumda,gözlerim uzaklara daldığında hep onunla yaptığımız aktiviteleri hatırlıyorum.Keşke o zamanları şu yaşımla yaşayabilseydim diyorum..Keşke hastalığına engel olabilsek diyorum.

    Ve yine aynı zamanda sizinle düşüncelerimizin ,hislerimizin aynı doğrultuda oluşu da ilginç geliyor...

    Sevgi dolu bu yazınız için teşekkürler canım hocam...
    MERVE UTANDI

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten son derece sıcak ve keyifli bir anı.Anı olmaktan çıkarak sevimli bir öyküye dönüşmüş.

    "Ve o anlamsız mide bulandırıcı ızdırap anneannemin verdiği kutuyla birden bire yok olmuştu sanki."

    cümleniz gerçekten çok etkileyici tabii doğal olarak;

    "Oysa Ulviye Hanım ın sözcüklere hiç yansımayan sevgisi benim için davranışlarda, kazandığım el becerilerinde, birçok şeyde ve özellikle "kahve" dedir."

    cümleniz inanılmaz güzel bir çözülme ve etki bırakıyor.

    Harika diyeceğim...

    YanıtlaSil
  3. doğduğumuz andan itibaren hep doğru bir şekilde anlaşılmak isteriz ama çevremizde ne kadar kişi varsa o kadar da değişik 'siz'in var olduğunu keşfedersiniz kısa sürede.. Ve geriye tek bir hedef kalır sizin cephenizde : en azından bir kişi tarafından doğruya en yakın bir şekilde anlaşılmak;
    ..
    bence Ulviye hanımcığımız da her nerelerdeyse şimdi pozitif enerji yükümüzün artmasına katkıda bulunuyordur, torunu sayesinde..

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır