8 Haziran 2010 Salı

Akıl sağlığımı korumalıyım...



13.05.2010 tarihinde internette okuduğum yazı hayli ilginç olup aslında hepimizi ilgilendiriyordu.

Habere göre 2012 yılında insanların 100 yaşına kadar yaşamasını sağlayan hap piyasaya çıkacakmış.

Konuyla ilgili detayları okumak isteyenler buradan sayfaya girebilirler;

tıklayın

Konu orada devam ediyor burada ise bir yorumumu paylaşmak istedim. Ülkemde bir konuya bilimsel yaklaşımın muhteşem sonucunu gözler önüne seriyordu.Söylenecek o kadar çok şey varki ama öncelikle bu bilimsel açılımları paylaşmak istiyorum. Sonuçta burayı gerçekten iç dünyamdaki seslerin yansıması olarak görüyorum;

Yaşlılıkla ilgili insanlar ne düşünmüşler ne paylaşmışlar diye merak edip internette biraz dolanınca gerçekten birbirinden ilginç cümlelere denk gelince paylaşmadan geçemeyeceğime karar verdim.

UZM. Asiye Yetkiner isimli bir vatandaşımızın bir hayli uzun bir yazısı bence ilgi çekiciydi. Bu arada ne uzmanı olduğunu bilmiyorum, yazısının altında aynen bu şekilde ismi olduğundan bende bu şekliyle ele alıyorum.

Vatandaşımız öncelikle bilimsel verileri ortaya koymuş;

"Dünyada birçok ülkede yaşlı nüfusun çoğalması giderek hızlanmıştır. İki bin yılında 60 yaşın üstündeki insan sayısı altı yüz milyona ulaşmıştır. Türkiye genç bir nüfusa sahip olmasına rağmen yaşlı nüfusu da hızla artmaktadır. Türkiye´de toplam 3,5 milyon yaşlı insan vardır. Çalışmalar, 2025 yılında ülke nüfusunun %9.7´sinin 65 yaş ve yukarısında olacağını göstermektedir. Yaşlı sayısının hızla artmasına rağmen Türkiye´de hali hazırda 127 huzurevinde 11258 yatak kapasitesi bulunmaktadır. Yani huzurevleri artan ihtiyacı karşılayamamaktadır. Bu nedenle yakınlarıyla oturamayan yaşlılar kendi evlerinde, yalnız yaşamlarını sürdürmek durumundadırlar."

2010 yılında olduğumuza göre bu yazı epey eski bir yazı gibi gözüküyor ister istemez. Bu verilerin değişmiş olduğunu tahmin edersiniz, ama bu rakkamlar bile yaşlılar için durumun pek te iç açıcı olmadığını göstermeye yetiyor.

Hiç bilmediğim bir başka gerçekle karşılaşıyorum okumaya devam ettikçe;

"Dünya Sağlık Teşkilatı´nın 1963 yılında yaşlıların sağlık sorunları konusunda düzenlediği seminerde yaşlanma kronolojik olarak üçe ayrılmıştır (Hobson, 1970):

* Orta yaşlılar (45-59 yaş)

* Yaşlılar (60-74 yaş)

* Kocamışlar (75 + yaş)
Yaşlılık dönemi 65 yaş ve üzeri olarak kabul edilir."

Bu katogoriye göre artık insanlar kendilerinin hangi sıfatta anılacağını öğrenmiş oluyorlar. Bundan sonraki aşamada ise yaşlılığın göstergeleri ele alınıyordu ki gülmekle gülmemek arasında gittim geldim....

Örnekleyeyim;

"Yaşlıların yağ dokusu azalmış, cildi buruşmuş, terlemesi azalmıştır. Vücut kılları az ve beyazdır."

Kuşkusuz doğru gerçeklerdir ama sunuluş biçiminde bir gariplik olduğu da ister istemez göze çarpıyor ve ben okumaya devam ettikçe sakatlara uygulanan ayrımcılığın kesinlikle yaşlı olgusuna da yapıldığını satır aralarında görmeye başladıkça kullandığım yaşengelli tanımlamasının doğru olacağına karar verdim.

Devam edeyim:

"Yaşlılık bireyin geçmişini de daha sıklıkla sorguladığı bir dönemdir. Kişi geçmişinde kendisine doyum veren bir hayat yaşamışsa, hedeflerine, isteklerine, ideallerine yaklaşabilmişse, yaşlılığı daha kolay kabullenir. Üretkenlik döneminde yapamadığı etkinliklere katılabilir. Seyahat etmek, okumak, artık daha genişlemiş olan ailesine ve arkadaşlarına zaman ayırmak gibi, yaşamını zenginleştiren şeyler yapabilir."

Kuşkusuz bu cümlelerdeki muhteşem sosyolojik saptamaları fark edebiliyorsunuzdur. Son derece ampirik bir yöntemle varılan sonuçlar herşeye rağmen "olabilir" gibi emin olunamayan bir ifade tarzıyla yumuşatılmaya çalışılmış...

Bundan sonra gelen bölümlerde öğütler var;

"Tat alma duyusundaki azalma tuz ve şeker konusunda ısrarlı olmalarına neden olabilir. Bu konuda açıklayıcı ve nazik olunmalıdır."

" Her gün idrar ve dışkının yapılıp yapılmadığı bilinmeli ve takip edilmelidir"

"Yaşlılarda dolaşım hızının düşmesi ve yağ dokunun azalması ile birlikte daha çok üşüme olur. Bu nedenle yaşlılar ince ama birkaç kat giydirilir."

"Sürekli evde olsalar bile insanlar normal vücut faaliyetlerinden dolayı kirlenirler. Bu nedenle haftada en az iki kez yıkanılmalıdır."

"Temizlik maddeleri deriyi kurutan cinsten olmamalı veya sonra nemlendiriciler kullanılmalıdır. "

"Saçlar kurutulmadan örtü altına alınmamalıdır. "

Şimdi en güzel cümle geliyor hazırlıklı olun;

"Yaşlılarla tartışmaya girilmemelidir."

Yaşlılığın sonu kesin ölüm olacağından ister istemez ölüm olgusuna da girme ihtiyacı duymuş ve bu anlamda ünlü Yunanlı düşünür Epiküros un cümlesini isim vermeden ve biraz değiştirerek sunmuş bizlere ama olsun!;

" Ölümün olduğu yerde ben yokum benim olduğum yerde ölüm yok. o halde neden korkayım."

Ve dehasında ölümle ilgili son derece ilginç yorumlar birbirini izlemiş;

"Ölüme yaklaşan kişi kendisiyle ilgilenilmesini, desteklenilmesini ve yardım edilmesini ister. Ölüm süreci birkaç gün sürebilir. Bu süreçte duygusal ihtiyaçlar belirir. Ölümden korkulabilir. Kişi ailesinin ihtiyaçları ve geleceği ile ilgili kaygı yaşayabilir. Yaşamın bittiğini görünce başarısızlık duygusu yaşanabilir. Kişinin ne hissettiği ile ilgili kendisi ile konuşulursa daha iyi hisseder. Öleceğini anlayan kimse bunu önce kabul etmeyebilir. Bir yanlışlık olduğunu umar. Daha sonra öfkelenir. Yapması gereken bir çok şey varken ölmenin haksızlık olduğunu düşünür. Ölmemek için yollar arar. Bu da bir sonuç vermeyince bunalım yaşayabilir, depresyona girebilir. Daha sonra pazarlık süreci başlar “torunumun ilk yaşını göreyim”, “oğlumun/kızımın hayırlısıyla mürüvvetini göreyim” gibi. "

"Bakıcının ölmekte olanlara yönelik görevi, onların birer nesne olarak değil, düşünen, anlayan, sosyal konumu ve anıları olan “bireyler” olarak ölebilmelerini sağlamaktır. Bu, insanı yaşatmaya çalışmaktan daha az kutsal değildir."

"Hasta can çekişirken ona yardımcı olmak yakınları için bir görev ve sevap bir ameldir. Bu yüzden onun yanında kelime-i şehadet getirmek ve söylemesine yardımcı olmak sünnettir. Çünkü Allah elçisi şöyle buyurmuştur: “Ölülerinize; ‘Lâ ilahe illallah’ı telkin ediniz. Çünkü ölüm halinde onu söyleyen bir mümini bu kelime Cehennem´den kurtarır”."

Evet uzmanımızın yaşengelliler ve yaşengelli bireyin ölüm gerçeği ile düşünceleri bunlar.

Bu aşamada bu hapın bir an önce piyasaya çıkmasını bekliyorum...

Uzun yaşamak için değil, bu toplumda bu bilimselliğin içinde olmak istemediğimden...

Hiç umutlu olmadığım halde, herşeyin bu ülkede insanca olabileceği gibi, ben yine de Ötenaziyi istiyorum, vasiyetimdir...

sanem uçar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır