16 Haziran 2010 Çarşamba

Bitmeyen Şehir...


İstanbul Devlet Türk Müziği Korosunun 15 haziran 2010 tarihinde Sultanahmet Arkeoloji Müzesinde Amarcord Ensemble grubuyla verdiği konsere gitmeden önce efsunlu kentin tarihi yarımadasında arkadaşım Merve Utandı ile küçük bir gezinti yaparak kendimizi ödüllendirmeye karar verdik.

Bu kentin her türlü yağmaya karşı inatla kendini korumaya çalışan, yaşamak için adeta direnen yapıları arasında dolanırken doğasıyla, tarihi dokusuyla gerçekten dünyadaki tüm kentlerden ayrı tuttuğum efsunlu kentim insanları gibi yorgun...

Yorgun insanların arasında neşeyle koşturan ve cıvıldaşan çocukların albenisine benzer bir davranışla doğaya ait güzellikler tüm canlılığıyla çocuk sevinci gibi karşımızdaydı bazı mekanlarda...

Etrafa mis gibi ıhlamur ve manolya kokuları dağılıyor ve ben İstanbul um diyor, beni yok etmeye gücünüz yetmeyecek ....

16 13

Her taşın altında bir tarihin yattığı yarımadadayız. Sadece kendimize ait değil, tüm kültürlere kucak açmış ve tıpkı bir ana sıcaklığıyla herkesi bağrına basmış efsunlu bir kent burası gerçekten.

Haziran ayında olmamıza rağmen doğanın dengesini bozmuş insanoğlunun çöl sıcaklığına benzer bir sıcaklığında soluklanmak için duraksıyoruz arkadaşımla.

Karşımızda yine bu kentin gözalıcı cazibesi...

25

Nice edebiyatçıya konu olmuş bu efsunlu kentin özelliklerini anlatma işini edebiyatçılara bırakmakta yarar var diyerek konser programına geçmek istiyorum.

Amarcord Ensemble beş kişiden oluşmuş bir a-capella grup.

Wolfram Lattke; tenor
Martin Lattke; tenor
Frank Ozimek; bariton
Daniel Knauft; bas
Holger Krause;bas

Grup, Orlande de Lassus (1532-1594) un bir şarkısıyla programına başladı. Gerçekten son derece başarılı bir grup olmasının yanında sevimlilikleriyle de izleyicilerden olumlu puan aldıklarına inanıyorum.

Açık hava da yapılan konser zaman zaman doğadaki bazı seslerin onlara eşlik etmesiyle bana göre sevimli bir durumda oluşturdu.

Etrafa böylesine güzel tınılar yayılırken kuşlarımız buna katılacaklar tabikii. Ve yine tabikii vapurlarımızın düdük sesleri de eşlik edecektir gruba.

Sadece müzeye ait bir binanın alarm sesi bozabilir bu tınıları.

amarcordBio2

Ve pofesyonellikte böyle zamanlarda kendini ortaya koyar. Gurubumuz gerçek anlamda profesyonel açıkcası.

Grubumuzdan sonra sahneye İstanbul Devlet Türk Müziği Korosu saz ekibiyle geliyor.

Bu koronun oluşmasında büyük emeği olan sayın Nevzat Atlığ ı saygıyla anıyorum. Gerçekten bu büyük ustanın olağanüstü özverisi Türkiye Cumhuriyeti var oldukça unutulmayacaktır.

Büyük bir özveriyle yaşamımıza katılan bu topluluğun başladığı çizgide olmadığını görmek acı veriyor bana.

İster Türk Müziğinde, ister Batı Müziğinde olsun koroların son derece basit bir işleyiş mekanizması vardır. O da; kaç kişi olursa olsun bir tek kişiymiş gibi çıkan sestir koroyu büyük yapan.

Ne yazık ki bazı koristlerimizin nedenini bir türlü anlayamadığım egolarıyla seslerini duyurmak telaşı bu tek kişi olgusundan uzaklaştırarak bu koroyu amatör bir hale sokuyor.

Ve doğal olarak bunca yıldır yapılmak istenen Türk Müziğine saygınlık kazandırma işlevini tehlikeye sokuyor.

Bereket koroda Münip Utandı gibi hala büyük bir özveriyle işini yapmaya çalışan sanatçılarda var.

Hisarlı Kız şarkısı onun sesiyle etrafta yankılanırken hatalar unutulabiliyor.

Koro son olarak Amarcord Ensemble ı da aralarına alarak iki Türk ezgisini hep birlikte söylerken benim kulaklarımda hala Yesari Asım Ersoy un Hisarlı Kız şarkısının Münip Utandı tarafından yorumlanması yankılanıyor.

sanem uçar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır