14 Kasım 2010 Pazar

Fazıl Say'ı anlamak yada anlamamak-10




Bu an a kadar arabesk müzikte Türk Müziğinin kullanılarak deforme edilmesi sayesinde ortaya çıkan kısmı ele alırken aynı süreç Türk Halk Müziğinde de kendini gösteriyordu.

Köyden kente göç eden herkes yeni burjuva sınıfında yerini alamamıştır doğal olarak. Hatta bu yeni burjuva sınıfını oluşturanlar oldukça az bir sayıdır. Bunun dışında şehirler bu burjuva sınıfının dışında bir şekilde emekçi sınıfın oluşturduğu çoğunluktu. Geldiği kültürle birlikte bu şehirlerdeki yaşama bir türlü alışamayan bu topluluk bir çok anlamda kültür karmaşası yaşıyordu.

İster istemez Türk Halk Müziği de geleneğinde var olan halk edebiyatından uzaklaşması sebebiyle alışagelmiş özelliklerini yitiriyordu.

Çok doğal olarak Türk Halk Müziği kökenine dayanan ancak çok ta fazla bu müziğin özelliklerini göstermeyen müzik; Nuri Sesigüzel,Yıldıray Çınar vb. sanatçılarla birlikte hem müzikte hemde sinema da bu halkın duygularına hitap eden sesi ve konuyu oluşturmuştu.

Mutsuzdular...

Acı çekiyorlardı...

Olumsuz bir çok şey vardı ve bir yerden de bu duygularını ve düşüncelerini ifade eden sözlere, davranışlara ve müziklere kavuşmuşlardı.

Varlıklı olamadıkları için bir şekilde tutunabilmek adına politikacılarında yardımıyla, yanlış politikalarla, şehrin dışında varoş olarak isimlendirilen yerlerde yaşamlarını sürdürürken müzik sektörü bu anlamda yepyeni sanatçıların ortaya çıkmasını sağlıyordu.

Var olan nesnel koşullarda sanayileşme nüfus ile ile aynı oranda artmamaktaydı. İşsizlik maddi gücün yetersizliği buradaki halkta hayal kırıklığı yaratıyordu. Kentleşme süresince düzensiz yapılaşma beraberinde kültürel yozlaşmayı da getirmişti. Aynı zamanda sağlıksız ve yetersiz eğitim politikaları ve hizmetleri de bu olumsuzluğun gelişmesini sağlıyordu.

Doğal olarak Orhan Gencebay, vb gibi bir çok sanatçının isimlerini yavaş yavaş duymaya başlayacaktık.

O dönemin aydınları bu ortaya çıkan müziği kıyasıya eleştirdiler. O zamanlarda da bu müziğin nesnel koşullarının tartışılması gerekirken sonuç üzerinde durularak bu müziğin halka hiç bir şey veremeyeceğini, içinde insani hiç bir özellik taşımadığı, tam tersine sözlerin acılar üzerine kurulu olması sebebiyle acının meşrulaşarak kaderci bir düşünce yapısını içerdiğini söylüyorlardı. Halkçı bir içeriği olmadığı ve sadece bireysel anlamsız trajediler üzerine kurgulandığı için son derece zararlı olduğunu savunuyorlardı.

İşte bu aşamada düşünmek gerekir...

Halkçı, yada düzeni eleştiren sözler içerse daha mı az zararlı olacaktı acaba?

Yanılıyorlardı...

Arabesk müziğin belkide en sevilen sanatçılarından Hakkı Bulut u unutmuş gözüküyorlardı.

Niye mi?

Onun, "Gidin Görün Doğu da Ne Dertler Ne Çileler Var" adlı şarkısı nedeniyle 12 eylül döneminde yargılandığı ve üç ay hapis yatmışlığı vardır. Yani bu anlamda bir düşünce suçlusudur Hakkı Bulut...

Bir sözlerine bakalım, isteyenler müziği heryerde bulabilirler...

neden isyan etmesin ezilince insanlar
gidin görün doğuda
ne dert ne çileler var
sıcak aşı çoğu kez rüyalarda görüyor
birde ikinci tanrı ağalar var


eğer yaşamak buysa
batsın kara toprağa
halkın hayatı bağlı
ağanın insafına
okul su yok doktor yok
kullar bir kula köle
neden isyan etmesin
yaşamak mı böyle

elbet isyan edecek
yaşamak mı bu böyle
bütün yıl emekleri
bir ağanın cebinde
yarını yoktur halkın
yaşıyor dert içinde
elbiseler hep yama
çarıklar delik deşik
biz diyorlar ağa için doğduğumuzu öğrendik

bir çok köyün tüm halkı
bir ağanın serveti
gidin görün doğuda yaşanan esareti
bu ülke toprağında
kanun devlet te ağa
hak arayan gençleri
gömüyorlar toprağa

Evet Hakkı Bulut un bu parçası buram buram sol söylem kokuyor. Bazı cümleler yenilir yutulur cinsten değil üstelik...

kanun devlet te ağa
hak arayan gençleri
gömüyorlar toprağa

yaşamak mı böyle
elbet isyan edecek....

Halkı yozlaştırmanın ötesinde isyana sürükleyen bir yan var. Çok açıkca görülüyor ki arabesk müzik; sözlerindeki anlamsızlık, kaderci anlayış vs. ile ortaya konulamaz.

Bu parçada olduğu gibi başka parçalarda da başka sanatçıların yine arabesk tarzı bir söylemle sol düşünceleri içeren sözlerle dolu pop arabesk karışımı Ahmet Kaya için ne diyeceğiz?

Ahmet Kaya dan bir şarkı dinleyip konuyu bir sonraki bölüme aktararak "aydın arabeski" konusuna da girelim yavaş yavaş :)



Yıllardır, "tabancamı unutmuşum helada" sözlerinin anlamını bulmaya çalışıyorum. Şimdilik çok fazla bir şey söylemeyeceğim. Bundan sonraki bölümde neden bu tarzı da arabesk içinde görmemiz gerektiğini anlatmaya çalışacağım.

Tabii düşüncelerime katılmak zorunda değilsiniz. Bir kaç kere daha dinleyin parçayı derim ve sevgili Ahmet Kaya nın söylem biçimini, yorumunu, içinde sol düşünce yapısı olmamış olsa arabesk müzik içersine alırmısınız, almazmısınız? hep beraber tartışalım..

sanem uçar

2 yorum:

  1. Her şeyi biliyoruz ve yine her şeyin farkındayız değilmi. Ve bildiklerimizi değiştirme eylemlerimiz tuhaftır yine dönüp dolaşıp biz bildiklerimizi yaralıyor. Bazen düşünüyorum uzun uzun. Hani öyle dalıp gitmeler noktasında göz düşmeleri gibi adam olanın önüne. Hani boynun bükülmesi ve eğilmesi gibisinden başın öne, kederin kumpasında boy ölçüsü alır cinsinden
    sanamı düştü fakir fukara edebiyatı diyorum kendi kendime. Be adam kime neyi anlattın da bunca zaman, kimden neyin karşılığında anladıklarını bekleme noktasında aynı durakta, yağmursuz şemsiye elinde dikilip durursun diye.

    Evet, içine edilesi bir dünya Sanemcim. Hemde öyle böyle değil. Arabeski, türküsü, özgünü, süzgünü ne kadar tını yüklersen yükle, kara cehalet ivmesindeki toplum dediğimiz, acınası görüntüsü altında, bu devasa canlı organizma kendi değişimi yönündeki basiretsizliğine, cesaretsizliği ve korkaklıklarının ihaneti, tiksinç bir utanç yerleştirmiş artık yüreğime. Bu utancı kimi müzik motifleriyle yaşamak ve halen sahipleniyorlar hissiyatının döngüye dönüşmüş olmasını bilmek yeter ulan, ne haliniz varsa görün, daha beter olun faşizmin uşakları dedirtiyor adama.

    Bunu dedirtiyor dedirtmesine de, yinede yaşadıkları olumsuzluklar karşısında yüreği parçalanmıyormu insanın, işte orada dur diyorsun kendine. Varoşlarda tüten her bacanın sobasında yanan ıslak odun kadar bilgisi olsaydı insanımızın, kömürün isini koynuna alır, alnındaki terle dikilirdi duvarının önüne.

    Senin anada benim, babanda benim, haddini bil deyyus deseler di eğer sisteme, diyebilseler di, oynak bir türkü dolayıp dudağıma onlarla bir olup çengi havasında göbek atmazsam anam avradım olsun kültürüne saygı duymaya bile hazırım.

    80 sonrası henüz çocuk denecek yaşlarda sol elinin tırnakları gün aşırı tek tek sökülen sabilerin, sürgülü kapı her açıldığında bilenen direncini notalaştırmalarını yadırgamıyorum, ayıplamıyorum da ama pes etmelere kızgınlığımı da saklamıyorum be canım arkadaşım. Varsın dünya kendi ekseninde dönüp dursun, dün ziyaret ettiğim Denizin mezarına bir cigara daha bırakıp gelenlerdenim ben hala. Ve hala değişim umudu canlı ve ateş korunda beklemelerde gençlik ütopyalarım. Öyle heyecanlıyım ki, yaşadım diyebilmek için.

    Sevgilerimle

    Ahmet

    YanıtlaSil
  2. Bu 10. bölümü yazdıktan sonra alışagelmiş müziklerimin arasına genellikle sığdırdığım ve asla vaz geçilmezlerimden biri olan Victor Jara dinliyorum sevgili dostum...

    Bu Şili li şarkıcı ve müzisyen benim idollerimden biri. Bundan sonraki bölümde aydınlara müzik yoluyla eleştiri getirirken daha detaylı açıklayacağım ama hepimiz Victor Jara hakkında bir şeyler biliyoruz.

    Çiftçi bir ailenin çocuğu.

    Babası alkolik...

    Babası annesine kötü davranıyor, ona fiziksel işkencelerde bulunuyor, dövüyor...

    Anne, babanın evi terk etmesinden sonra her türlü işte çalışıyor.Onu tek başına büyütüyor, ona halk ezgilerini öğretiyor...kendi kültürünü...

    Annesini ölünce çalışmaya başlıyor, muhasebe eğitimi alırken bu eğitimi yarım bırakıyor ve ilahayat okumaya başlıyor... Ancak bu eğitime iki yıl devam ediyor.

    Acıların çocuğu olabilecek bir yaşam öyküsü var.

    Acı, keder, haksızlık nerede yok ki????

    Pekii nedir öyleyse çok kolaylıkla bizim ülkemizdeki gibi arabesk bir çizgiye kayıp gitmek varken, kendi ülkesinin dışında tüm dünyayı etkisinde bırakacak bir yol gösterici olabilmenin gücü?

    İnançları uğruna elleri kırıldığı halde şarkılarını söylemeye devam ederken onu ayakta tutan güç?

    Herşeye rağmen onurlu her insan gibi ölümü göze alarak acı içinde şarkısına devam etmesi, dipcikle kafasının parçalanıp ibret olsun diye kesilen ellerinin tribünlerin önüne asılması gerçeği varken müziğin gücünü asla küçümsememeliyiz. Ama bu güç arabesk bir bakış açısınıyla doğru orantılı arabesk müzikle yapılamaz.

    Tam tersine bizim gibi ülkemizde müziğin bu anlamdaki ethos etkisiyle uyuşturulur insanlar. Alkışladıklarımız, beğendiklerimiz bizim yok olmamızı sağlayan bir sistemin kullandığı bir yoldur sadece.

    İşte bu yüzden Fazıl Say ı çok iyi anlıyorum...

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır