10 Kasım 2010 Çarşamba

Fazıl Say' ı anlamak yada anlamamak-9




Cumhuriyetin ilk yıllarını bir şekilde geçiren Türkiye, ekonomik anlamda gelişme sağlayabilmek adına sanayi ve ticaret konularında yapılan bir sürü değişiklikle yavaş yavaş değişen bir görüntüye kavuşuyordu. Bu değişimin gerçekten gelişim olabilmesi için o günkü koşullarda alınan kararlarla daha popülist politikalara girişilmiş olması ve yavaş yavaş rekabetçi anlayışın ortaya çıkmasıyla bir çok şey değişmeye başladı.

İster istemez Kurtuluş Savaşı sonrası harap görünümdeki şehirler kentleşmeye yönelik görüntüler veriyorsa da içten içe huzursuzluklar kendini gösteriyordu.

Bir tarım ülkesi olan Türkiye o dönemlerde daha iyi yaşamanın ötesinde, yaşamayı sağlayabilmek adına köyden kente göçün başladığı dönemlerde bir çok sancıyı içinde barındırıyordu. Ve o günkü koşullarda feodal bir yapıyı hala korumuş olduğunu da unutmamak gerekiyor. Doğal olarak halkın zorlandığı alanlardan daha iyi bir yaşam için şehre göç etmesi kaçınılmaz bir olguydu.

1950 li yıllarda hızlı sanayileşme geleneksel üretim yapılarının bozulmasını sağladığı gibi yeni değerlerin yayılmasına da öncülük edecekti. Bu dönemler köyden kente gelerek zengin olan bir sınıfın yavaş yavaş ortaya çıkmasını sağlıyordu. Kuşkusuz bu yeni oluşan sınıfın eğlence yaşamları içinde mekanizmaların kurulması gecikmeyecekti.

Henüz azınlıklarla birlikte yaşamayı başarabilen bir toplum olarak, azınlıkların meyhane kültüründen de esinlenerek gazino kültürünün oluşması bildiğimiz anlamda Türk Müziğinin yavaş yavaş bozulmasını sağlayacaktı.

Bu yeni oluşan burjuva sınıfının eğlence kültüründe müziğe olan bakış açılarında Türk Müziği başı çeken bir olguydu. Türk müziğinin dışında yabancı müziğinde yavaş yavaş sesini duyurduğu ve özellikle Fehmi Ege ve tangolarının o zamanın burjuvaları için vaz geçilmez müzik olduğunu ortaya koymamız gerekiyor.

Zeki Müren ise, Türk Müziğinin tekrar saygınlık kazandırılması esnasında verilen mücadelenin sonucunda ülkede kendini gösteren radyo günleri zamanının en iyi sanatçılarından biriydi.

Gerçekten gerek bu müziği yorumlama biçimi ve gerekse besteleriyle hemen herkesin beğenisini kazanan sanatçılardandı. Zeki Müren in radyo günleri zamanındaki çalışmaları asla eleştirilebilecek bir yan içermez.

Ülkede gazino kültürünün başlaması ve kendisinin de bu kültürün bir parçası olması Zeki Müren in ikinci dönemi olarak ele alınmalıdır.İşte asıl üzerinde durulması gereken yapıda bu ikinci dönemidir. Tabikii bu sürecin yaygınlaşmasını sağlayan kişi sadece Zeki Müren değildir. Ve doğal olarak sanki bu işin yaygınlaşmasını sağlayan tek kişi Zeki Müren gibi göstermek büyük bir haksızlıktır.

Ancak unutulmaması gereken bir konu vardır ki o da; toplumun değer verdiği kişileri , yaptıklarıyla haklı ve doğru bularak örnek alması, aslında yanlış olan bir çok şeyin zamana yayılarak doğru gibi algılanmasına sebep olabilecek gücü taşımalarıdır.

İşte bu sebeple Zeki Müren Türk Müziğinin deforme edilmesinde başı çeken sanatçılardan olmuştur ve ne yazık ki halkın büyük bir kısmı bu deforme edilişi anlayamayacak duruma getirilmiştir.

Şarkı söylemek, her müzik türünde kendine özgü bir yapı sergiler. Bunu en iyi şekilde anlamamızı opera sanatçılarının şan tekniği sağlayabilir . Çok değişiktir... Bir opera sanatçısının şarkı söylemesiyle bir jazz şarkıcısının şarkı söyleme tarzları farklıdır.Türk Halk Müziği yorumuyla, Türk Müziği yorumu, yada rock veya pop söyleme hepsi kendine özgü şarkı söyleme biçimini içinde barındırır.

Aynı şey arabesk müzik içinde geçerlidir. Ve Zeki Müren radyo günleri zamanında doğru biçimde söylediği Türk Müziği yorumlarını tamamiyle arabesk yöne çeken ve bu müziğin söylenmesinde yanlışların oluşmasını sağlayan sanatçılardandır. Onun önderliğinde onun söylem biçimini taklit ederek bu müziğin yozlaşmasını sağlayan onlarca sanatçı vardır. Bunlardan biri de saygın bir isimle andığımız Bülent Ersoy dur örneğin...

Kelimelerin anlamsız bir şekilde vurgulanması, sesin gereksiz titretilmesi, ve sesin kaydırılması ve bir çok arabesk müzik söyleme biçimine uygun olarak geliştirdiği bu ikinci dönemi gerçekten Türk Müziğine gönül veren gerçek sanatçılar için üzüntü kaynağıdır.

Size iki tane Zeki Müren şarkısı dinletmek istiyorum.

İkinci dönemine ait tabikii, buram buram kokan bir arabesk;

Üşüdüm üstümü örtsene anne



Ve ikincisi de kendi bestesi. Son derece güzel bir beste yine kendine özgü arabesk tavrıyla...

Bir demet yasemen...



Uzaktan bakınca çok önemsiz gibi gelen bir çok şey düşünüldüğünden daha fazla önemlidir gerçekte...

İster istemez sanatçı kimdir, sanatçı kimliği nedir? sanatçının görevleri varmıdır? gibi çok önemsiz görünen soruların yanıtlarını vermek zorundayız.Çünkü kötü, yada yanlış diyelim çok hızlı bir koşucudur...

sanem uçar

2 yorum:

  1. "Şimdi uzaklardasın" isimli bestesini farklı zamanlarda farklı biçimlerde yorumlamış doğal olarak ki oldukça basit bir ritm ve dar bir ses aralığına sahip olmasına rağmen çok severim bu besteyi (kaybettiğim oğlumu düşündürür bana hem hüznü hem sözleriyle).

    Youtube'da iki ayrı yorumu dinliyorum, birisi taş plak kaydıymış söylendiğine göre diğeri son zamanlarına ait. Gerçekten rahatsız edici ses titretmeleri var. Ben bunu son dönemlerinde sesinin yetmemesiyle falan açıklamaya çalışıyordum kendimce. Yanılmış olmam çok mümkün.

    Üzücü olan şu ki; hem daha duru hem de daha orijinal olmasına karşın taş plak kaydı 30.000 civarında dinlenmiş, diğeri ise 200.000.

    YanıtlaSil
  2. İşte tüm mesele burada Kemal bey, kötü hızla yayılır ve beğeni haline gelir.

    Zeki Müren in ikinci dönemine ait yorumlama biçimi tamamiyle arabesk bir kültürün benimsenmiş olmasından başka bir şey değildir. Ve bunun hızla yayılması ve kabulü eleştirdiğim şeylerin başında geliyor.

    İlk başta zevkler ve renkler tartışılmaz demiştim ya, ve bende tartışılır ı savunmuşumdur hep...

    Hemen heryerden bir şekilde kulağımıza gelen ezgiler öncelikle aşinalık yaratır, bu aşınalık yaratılma süreci oluştuktan sonra beğenilme olmasa bile kabul etme durumu gelir, kabul ettiğimiz andan itibaren yanlışlar bizleri rahatsız etmez ve sonuçta beğenisi güdüklenen bir yapıya kavuşuruz.

    Ondan sonrası çorap söküğü gibi devam eder ne yazık ki.

    Devam edeceğim:)

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır