26 Kasım 2010 Cuma
Pus
Fazıl Say ile ilgili yazı dizisini hazırlamakla meşgul olduğum bir kaç gün öncesinde çok sevgili dostum Alper Kaya' dan 17. Altın Koza Film Festivalinde en iyi belgesel film ödülünü kazanan "Dört Duvar Bir Pencere" adlı belgesel filminin DVD si geldi.
Büyük bir merakla bekliyordum açıkcası. Sevgili dostumun başrolde oynadığı bir film en iyi belgesel seçilmişti. Bu belgesel hazırlanırken ALS (Amiyotrofik Lateral Skleroz - Motor Nöron) hastalığı ile ilgili bir farkındalık uyandırılmak istenmişti.
Benim sevgili dostum da ALS hastasıdır uzun zamandır. Bu hastalıkla yaşamını sürdürürken yapması gereken her şeyi atlamadan yaşayanlardandır. Kolay bir iş değil yaptığı açıkcası.
Büyük bir keyifle belgeseli izlerken baş rol oyuncularının hepsini tanımanın garip duygusuyla iç içeydim. Sevgili dostumun yaşamından son derece özel kesitler sunuyordu belgesel. Aklımıza gelebilen yada gelemeyen bir sürü konuya ışık tutuyordu.
Belgeseli izledikten sonra ilk işim sevgili dostumu aramak oldu. Kahkahalar içersinde konuşmaya başladık. Duygularım gerçekti. Gerçekten mutluluktan kahkahalar atıyordum. Çünkü o belgeseldeki baş rol oyuncusu benim sevgili dostum Alper rağmenlere rağmen yaşamını sürdüren ve aynı zamanda bir çok kişiye rehberlik eden ve ışık olabilen bir yapıya sahiptir.
Hastalığı ve hastalığı nedeniyle yaşadıkları sebebiyle çok kolaylıkla arabeskleşebilir. Hiç ama hiç kolay bir hastalık değil ALS. Kendi bedeninin içinde haps olunmuş bir yaşam.
Sen aslansın, sen kaplansın gibi övgü sözcükleri de, ben ölmüşüm, yok olmuşum sözcükleri arasında bir fark görmeyen kişiyim. Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Var olan koşulu bir şekilde yok saymak...
İnsan bir çok duyguyla iç içedir. Bu duygularının arasında hüzünlenmek, üzülmek gibi insana ait duyguların olması kadar doğal bir şey düşünemiyorum. Hatta yeri ve zamanı geldiğinde isyan etmek, yada kabul edememekte son derece doğal...
İnsana ait tüm duygular abartılmadığı sürece insanca...
Fazıl Say dizisine başladığımda ve doğal olarak Fazıl Say a hak verirken arabesk düşünce yapısına kendimi bildiğimden beri karşı oluşum sebebiyle , sevgili arkadaşımın kahroluş şeklinde ve gizli bir teslimiyeti içinde barındırmayan davranışı ve yaşam biçimi ayakta alkışlanacak bir davranıştır özellikle bu ülkede.
Bu sebeple sanırım iki konuyu birbirinden ayırt etmemiz gerekiyor.
İnsan acı duyar, insan üzülür, insan kederlenir,insan ağlar....
Bunların hepsi ve daha fazlası insan olmanın gereklerindendir.
Ama yine insan, bu duygularını yaşarken nefes alıp vermeyi insanca sürdürebilmek anlamında kendi gerçekleriyle yaşamaya devam etmek zorundadır.Devam ederken gösterdiği davranış biçimiyle arabesk yaşama yada insanca yaşama doğru yelken açacaktır.
Mutluluklarımızla birlikte yaşamayı kuşkusuz tercih ederiz, ama aynı zamanda acılarımızla da teslim olmadan yaşamak zorundayız.
Bu anlamda da Fazıl Say ı hiç anlamamıştık..Zaten Fazıl Say bu anlamda düşüncelerini dile getirirken oldukça geniş bir açıdan eleştiri yapmıştır.Söyledikleri facebook sayfasında aynen şunlardır;
“Arabesk müzik, arabesk yaşam tarzının betimlemesidir. Aydınlığın, çağdaşlığın ve öncülüğün, sanatçılığın sırtına külfettir. Emek karşıtıdır, duyarsızlıktır ve yaratamamaktır! Etik dışı “yalan dolanla” doludur. Ortadoğu işi, 3. sınıf, acındırmaca, tembellik, yeteneksizlik, rant, çamur, muallaklıklar üzerinden yaşar. Arabesk müziği yapan yapsın! Bu sayfaya tek gık diyeni yukarıdaki sebeplerden hemen atacağım! Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum, utanıyorum, utanıyorum”
Bu anlamda söylediği her cümlenin altına bende imzamı atarım açıkcası.
Fazıl Say kendi facebook sayfasında yer alan ve sanki bir basın toplantısı yapıp bu konu da demeç vermiş gibi algılayan bu ülkenin sanatçıları, politikacıları,gazetecileri bu gerçekleri bilmiyorsa eğer söylenebilecek bir şey yoktur. Ama böylesine arabeskleştirilmiş bir bakış açısında alacakaranlık ve karanlıklarımızla bu durum basitleştirilebilir. Basitleştirildi de...
Fazıl Say çok önemli bir sanatçı olmakla birlikte insandır da...Sanatçı olarak kuşkusuz çok daha farklı bir söylem biçimini yapmış olmasını tercih ederdim ama her insanın canının tak ettiği bir an vardır. O da bu anlardan bir tanesini yaşamıştır.
Özellikle bu ülkede müzik eğitimi almış biriysen ve aldığın eğitime saygı duyan biriysen acı çekmeye mahkumsun demektir bu. Çünkü herkes bu ülkede müzisyendir ve çok bilgilidir...
Bu tartışmalar esnasında arabesk sanatçılarımızdan Hakkı Bulut un yorumu bir hayli ilginçtir örneğin.
"Arabeski sevmiyorum demek yaşamamak demektir"
Kimse bu cümle üzerinde tartışmadı mesela.
Yeri gelmişken, Hakkı Bulut 12 eylül döneminde üç ay hapis yattıktan sonraki yaşamı çok daha ilginçtir.
1989 yılında Kültür bakanı Tınaz Titiz öncülüğünde müzik kongresi toplanır ve bu toplantıda uzun uzun arabesk müzik tartışılır. Ve sonra dönemin kültür bakanı Hakkı Bulut u çağırarak müziğini sevdiklerini ve biraz daha batı müziği formunda uygun hale getirip getiremeyeceğini sorar. Hakkı Bulut, yazmış olduğu "Seven Kıskanır" adlı parçasını Esin Engin le birlikte yeniden yorumlarlar ve TRT ye çıkmasını sağlarlar.
Evet bende tıpkı Fazıl Say gibi bu ülkedeki her türlü yavşakça tavırlardan nefret ediyorum.
Böylesine arabesk yaşam ve düşünüş biçimi her alanda etrafımızı sarmışken, doğal olarak Alper gibi dostlarımın da olduğunu bilmenin mutluluğundayım. Ama insan bunalıyor, ciddi anlamda bunalıyor her türlü anlamsızlıktan. Bunları dile getirmek kadar da doğal bir şey düşünemiyorum. Bunlar dile getirilirken çıkış yolu için nefes alma çabalarıdır yapılanlar.Puslu çünkü havalar ve ben nefes almada zorlanıyorum.
Gerçek anlamda toplum olarak bir virüse bulaşmış durumdayız. Bu bir hastalık. Tedavi için önce hasta olduğumuzu kabul edip, bu hastalığın bizdeki etkileriyle körleşen gözlerimizi , sağır olan kulaklarımızı, uyuşan beynimizi tedavi etmekle başlamalıyız işe.
Kış uykusuna öyle çok alıştık ki, her şey normal geliyor, yada olağan...
Ama değil bence, ne yazık ki değil...
sanem uçar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sevgili Sanem,
YanıtlaSilWilliam Shakespeare in hayatımda daima önemli bir yeri olmuştur. Yüzyıllar önce bu kadar doğru saptamaları bir insan nasıl yapabilir diye düşünmüşümdür.
"Olmak yada olmamak" diyor ya , öylesine ince bir çizgi ki bu, ve bu cümle bu oyunun dışında hemen herşeye yanıttır diye algıladım.
Uzun zamandır, bu ülkeye musallat olmuş bir düşünce biçimine müziksel bakış açısıyla sundukların hemen yerine ulaşmayabilir. Tortularımız çok fazla bedenimizde.
İnanılmaz güzel bir bakış açısıyla sunduğun her şey için teşekkür ederim. Sabırla ve bana göre kendine özgü bilgeliğinle ışık tuttun. Doğruları gösterdin , çözümleri aralara sıkıştırdın.
Puslu yolumuzda fener olacak insanlardansın.
Teşekkür ederim.
YanıtlaSilGelen her yanıtla şekil alan bir yazı dizisi oldu açıkcası. Farklı düşünceleri, yada kişilerin kendine göre algılayışlarını önemsediğimi belirtmeliyim. Kendimi anlatmayı pek beceremem. Yaşadığım ülkede, yaşadıklarımın bendeki izdüşümlerini duygu ve düşünceler doğrultusunda aktarmaya çalışıyorum.
Yazdıklarım doğrudur yada yanlıştır, bunun hesabını yapmıyorum. Bir konu da endişe duyarken bunun benim için nedenlerini ve bana göre çözüm yollarını ortaya da koymuyorum aslında yüksek sesle düşünüyorum sadece.
Bu sebeple her başka ses önem taşıyacaktır.