8 Şubat 2011 Salı

Belgeseller 1

Sinema_Resimleri (46)

Belgeseller daima ilgimi çekmiştir. Hemen hepimizin kafasına takılmış bir çok sorunun cevaplarının saklı olduğu bir alan gibi görmüşümdür belgeselleri.

Gerçeklerin en duru şekilde bizlere yansıtılış öyküsüdür benim için aynı zamanda. Kurmaca olaylar örgüsünün içinden değil de kendi dramatik gerilimi içinde yol alan bir serüvendir.

Sinema ile çok yakın bir akrabalığı varmış gibi gözükse de sinemanın içine duygu ve düşüncelerinde katılımıyla kendi öyküsü belgesellerde yerini gerçeklere bırakır.

Oldukça eski bir geçmişi olan belgesel filmcilik zaman zaman bir propaganda aracı olarak kullanılmış olsa dahi yine de belgesel filmciliğin özündeki gerçeklik olgusu beni belgesellere yakın kılıyor.

Kuşkusuz belgesellerde oldukça çeşitlilik göstermekte. Nedir diye bunlar göz atacak olursak;

Haber belgeseli
Gezi belgeseli
Toplumsal belgesel
Araştırma belgeseli
Bilimsel belgesel
Tarih belgeseli
Propaganda belgeseli
Derleme belgesel
Arkeoloji belgeseli
Spor belgeseli

gibi bir çok dallara ayrılmış durumdadır.

Ben belgeseller arasında toplumun değişimini belgeleyen ve aynı zamanda toplumun gelişiminde yada değişiminde rol oynacak amacı içinde barındıran belgeselleri daha fazla seviyorum.

Ne yazık ki içinde yaşadığımız sistem özellikle kitle iletişim araçlarıyla insanların kendisinden, sıkıntısından uzaklaşmayı hedef alan bir mantığı içerirken belgeseller neden sonuç ilişkisi içersinde bilgi vermeyi amaç edinmesiyle izleyici konumundan uzak tutar bizleri.

Bir belgesel izledikten sonra bir filmden çıkış esnasındaki durumdan çok daha farklı olarak bir aydınlanma hissedilir.Tabii iyi olanlarından...

Kahkahalarla güldüğüm belgeselde olmuştur açıkcası:)

Evet bu anlamda Türk belgesel tarihi de bir hayli ilginç bir serüven izliyor. Açıkcası Türkiyede belgeselciliğin çok fazla önemsenmediğini düşünüyordum, yaptığım araştırma sonucunda tam tersine çok fazla önemsendiğine tanık oldum.

Bu önemsenme olgusunu deşmek gerekiyor tabiki.

Nicel olarak o kadar çok belgeselimiz varki bende şaştım bu işe.

Türkiyedeki ilk belgesel film çalışmaları 1900 lü yıllara kadar iniyor. Bu anlamda ilk belgeselimiz olarak 14 kasım 1914 günü Ayastefanos’taki Rus anıtının yıkılışının belgelenmesi, ilk belgesel çalışması olarak kabul ediliyor.Filmi Fuat Uzkınay çekmiş, doğal olarak ilk belgesel yönetmenimizde Fuat Uzkınay oluyor.

Bu belgeseli izlemek isterim açıkcası....

Daha sonra yine Fuat Uzkınay Merkez Ordu Sineması Dairesinin başına getiriliyor ve 1915 te Galiçya cephesinde bir çok filmini tamamlıyor.

Merkez Ordu Sineması dairesini önemsemek gerekiyor. Gerçekten o dönemin koşullarında pek çok işler yapmış.

Neler mi yapmış?

1915’te Çanakkale Savaşları’nı yansıtan Anafartalar Muharebesinde İtilaf Ordularının Püskürtülmesi,
Galiçya Harekatı,
Galiçya’da 19. Süvari Müfrezesi,
1926’da Çanakkale Muharebeleri,
Irak Cephesi komutanlığını yaparken tifüsten ölen Von der Goltz’un cenaze töreninden görüntüler veren Von der Goltz Paşa’nın Cenaze Merasimi,
Kut-ül Amare Savaşı’nda tutsak alınan İngiliz generali Townshend ile Hintli tutsakları gösteren General Townshend,
General Townshend ile Hintli Üsera, 1917’de Alman İmparatoru Karl’ın Türkiye’ye yaptıkları gezileri yansıtan Alman İmparatoru’nun Askeri Müzeyi Ziyareti,
1918’de savaşın son yıllarında ölüm, cenaze ve biat törenlerini gösteren Abdülhamit’in Cenaze Merasimi,
Sultan Reşat’ın Cenaze Merasimi,
Vahdettin’in Biat Töreni ve Vahdettin’in Kılıç Alayı filmleridir.

1918 yılı ise Uzkınay için oldukça önemli. Çünkü bu yılda Müdefa-i Milliye Cemiyeti adıyla yarı askeri bir sinema kurulmuş.

Bakın bence bu durumun altını çizmekte yarar var. Henüz heykellerimizi ucube olarak görülmesine ve kaldırılmasına epeyce zaman varken sanat adına bir şeyler yapılabiliyormuş.

Ne yazık ki İstanbul işgal altına alınınca sinema araçlarına işgal makamlarının el koymasını önlemek adına Malul Gaziler Cemiyeti’ne araç ve gereçler bu cemiyetin sinemacılık koluna getiriliyor,başına da Uzkınay tabikii. Ve Uzkınay da görüntü yönetmeni, belgesel film yönetmeni olarak düşmana karşı duruşun filmlerini çekiyor.

Sadece İstanbul da belgeseller çekmiyor Uzkınay.

Savaş ortamı ve bunları belgelemek adına yurdu gezebildiği kadar geziyor.

İzmir’in Yunanlılarca işgaline karşı İstanbul’da düzenlenen protesto mitingleri,
Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı gün İstanbul’da Fatih’te düzenlenen miting görüntülerini içeren Fatih’te İzmir İçin Miting
ve 23 Mayıs’taki Sultan Ahmet Mitingi’ni anlatan Sultan Ahmet’te İzmir İçin Miting hep onun eserleri imiş. Bende bilmiyordum:)

Diğer çalışmaları ise;

1922 yılında Kurtuluş Savaşı’nın son yıllarında Kurulan Ordu Film Alma Dairesi tarafından kaçan düşman ordusunun yol boyunca oluşturduğu yıkımları,

Vahşeti saptayan İstiklal veya İzmir Zaferi adıyla Kurtuluş Savaşı’na ilişkin görüntülerin sonradan kurgulanmasıyla elde edilen uzun bir belgesel film çalışması hep onun çalışmaları.

1923 yılında ise Fuat Uzkınay Ordunun İstanbul’a Girişi adıyla bir belgesel film yapmıştır.

1922 yılında ilk özel sinema ortaklığı olarak Seden Kardeşler tarafından kurulan Kemal Film, Fuat Uzkınay’la beraber 1923 yılında Kurtuluş Savaşı’na ilişkin belgesel filmleri kurgulayarak Zafer Yolları isimli bir belgesel film yapmışlardır.

Gördüğümüz gibi tarihsel gerçekleri anlatmak adına çıkılan yolda uzun bir süre bu yönüyle pek çok belgeseller çekilmiştir.

Bunlardan bir tanesi, 1922 yılında çekilen İstiklal filminin yeniden kurgulanması amacıyla üç bölümlük bir dizi film ancak 1933 yılında gerçekleşiyor. Atatürk ünde desteğiyle 1936 yılında bu dizi 12 bölüme çıkartılıyor. Bu belgesel dizi Atatürk ün ölümüyle Atatürk ün cenaze törenlerinin eklenmesiyle 13 bölümlü bir dizi haline getiriliyor.

Uzun bir süre bekleme dönemi geçiren belgesel filmcilik İpek film tarafından 1933 te Hazım Körmükçü nün oynadığı Karagöz filminin yeni çekimi olan Yeni Karagöz, Nazım Hikmet in çevirdiği Düğün Gecesi ilk belgesel filmlerimiz olarak tarihteki yerini almıştır.

Düğün Gecesi; Kavuklu Ali, Naşit Özcan, Fahri Gülünç, Zenne Nejdet İnce gibi ortaoyununun ustalarını bir araya getirerek yok olmaya başlamış geleneksel bir gösteri sanatını konu alması açısından bu filmi belgesel nitelik ve değer kazanmıştır.

ahmet nazım-hikmet

Nazım ın 1934 yılında Ran İpek Film adına çektiği İstanbul Senfonusu ve Bursa Senfonusu kent belgesel olarak önemlidir.

Nazım Hikmet in bu anlamda öylesine güzel çalışmaları var ki bu çalışmaların bilinmenin ötesinde gün ışığına çıkması gerekiyor. Usta edebiyatçının bu yönününde bir iki cümleyle geçiştirilmesi ayıbımızdır açıkcası.

Cumhuriyetimizin onuncu yıl dönümü nedeniyle özel olarak hazırlanan bir filmide eklemek gerekecek. Dönemin Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü Serge Yutkeviç ile Lev Oscarovich Arnstam yaptırmış olduğu Türkiye’nin Kalbi Ankara adlı filmi dönemin en iyi belgeselleri arasında yer alır.

türkiyenin kalbi ankara1

Yine uzun bir konu, devam edeceğim:)

sanem uçar

1 yorum:

  1. Bilmediğim bir çok şey varmış:) ilk bölümle ortaya çıktı bilmediklerim.

    Devamında daha da bilgileneceğiz, her zamanki gibi...

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır