21 Mart 2011 Pazartesi

Belgeseller 5



Ara vermiş gibi gözüksem de aslında aradaki zaman diliminde bir kaç belgesel film izledim. Bu belgeselleri izlerken belgesel filmciliğin ne olduğu konusunda çeşitli düşünceler beynimde yankılanıyordu. Belgesel filmciliği sinema filmi ile karıştıranların bol olduğu bir ülkedeyiz. Bu anlamda ülkemizde doğru olarak yapılan bir çok belgesel olmakla beraber nereye koyacağımı bilemediğim bir çok eser de var ne yazık ki.

Sevdiğim belgesellerin, düşünce boyutuyla olduğu kadar duygu boyutuyla da etkileyen belgeseller olduğunu fark ettim. Var olan gerçeği aslına sadık kalarak yeniden yorumlamak gibi ele alırken , bana ders vermek gibi bir amaç gütmeyen, sürekli değişen ve hatta yok olan değerlerin bir sonraki nesillere aktarımında da rolü olabilecek bir etkisi olmasını bekliyorum.

Salt güzel ve doğru olanı değil, bunlarla birlikte yanlışları da ortaya koyabilen, son derece iyi bir gözlem yeteneği gerektirdiğine inandığım ve topluma gelecekteki günler için ışık tutabilen, hafızamızda çoğunlukla unutulmuş bir çok şeyi hatırlatan özellikleri olmalıdır diye de düşünüyorum.

Bu açıdan baktığımda belgesel filmcilik gerçekten son derece önemli bir rol oynuyor insan hayatında.

Bu duygular içersindeyken 14 mart 2011 tarihinde okuduğum bir haber çok sevdiğim Aşık Veysel ile ilgili güzel bir haber veriyordu;

Belgesel film yapımcıları Gülseren Suzan Menzel ile Jochen Menzel tarafından hazırlanan 55 dakikalık Aşık Veysel belgeselinin Almanya'nın Nürnberg kentinde büyük bir ilgiyle karşılandığını yazıyordu. belgeselin Aşık Veysel in doğduğu Sivrialan köyünden başlayıp , müzisyen Fazıl Say ın deyişlerini seslendirmesi ve tanınmış bazı sanatçıların onunla ilgili bilgiler vermesi, ve Aşık Veysel in kendi sesinden çalıp söylediği türküler izleyenleri çok mutlu etmiş.

Aşık Veysel gerçekten çok önemli ozanlarımızdan biri. Onunla ilgili olarak yapılan her çalışma ona olan vefa borcumuzu ödemeye yetmez . Bu anlamda ünlü gitarist Joe Satriani nin 2007 yılında ülkemize geldiğinde Aşık Veysel den etkilenmesi sonucu yaptığı albümde "Aşık Veysel " isimli çalışma gerçekten son derece anlamlıdır.



Bu anlamda Joe Satriani nin ülkemize geldiği 2007 yılında kendisiyle yapılan röpörtajı alıntılamak istiyorum;

"Albümdeki "Aşık Veysel" isimli çalışma, sanatçının Türk kültürünü ve Aşık Veysel´i tanıma sürecinde aldığı ilhamla ortaya çıktı. Satriani, Türkiye´de tanıtım çalışmalarını üstlenen yetkilinin Aşık Veysel´in müziğini hiç duymamış olmasına şaşırdığını belirterek, "Sonra bana Veysel´in 2 CD´sini verdi. Gerçekten çok etkilendim. Müzik sanki benim içimde yıllardır biliyormuşum gibi çınladı" açıklamasında bulundu.

Satriani, "Asik Veysel" adlı parçada da bu müziği ilk kez dinlerken yaşadığı deneyimi aktardığını belirtti.
Bu parçada bağlamanın sesini vermek için farklı bir teknik uyguladığını ifade eden Joe Satriani, "Hiç çalmadığım bir stilde çaldım. Gitarın sesi çok farklı duyuluyor bu parçada" sözleriyle Aşık Veysel´in kendisine verdiği ilhamı nasıl notalara aktardığını özetledi. "Andalusia" adlı parçada ise Aşık Veysel´in ruhunun yaşadığını dile getiren sanatçı, halk ozanının ruhunu İspanya´daki bir kasabada yaşıyormuşcasına parçaya aktardığını belirtti."

Bu parçayı dinleyelim;




21 mart 1973 yılında kaybettiğimiz bu büyük ozan için hazırlanan bir çok tanıtım filmleri yada belgeseller vardır. Can Dündar ' ın danışmanlığı yaptığı ,Hacı Mehmet Duranoğlu tarafından yazılıp, yönetilen " Küçük Dünyam" adlı belgesel Aşık Veysel'i bir çok yönüyle ortaya koyan belgesellerden biridir.




GALİBA DÜNYANIN SONUNA GELDİK


Galiba dünyanın sonuna kaldık
Gelin belli değil kız belli değil
Ne nasihat duyduk ne öğüt aldık
Sohbet belli değil söz belli değil

Dünya güzellendi tadı kalmadı
İnsanın edebi udu kalmadı
Günahın sevabın adı kalmadı
Hakikata giden iz belli değil

Aylarca yol çeken develer atlar
Onları kurtardı bu ferasetler
İnsanlar yol için taktı kanatlar
Yokuş belli değil düz belli değil

Hasta gönlün tedavisi zoraldı
Gizli sır kalmadı aşikar oldu
İrenkler çoğaldı boya bozuldu
Kumaş belli değil bez belli değil

Veysel nene gerek dünyanın hali
Kimi hasır dokur kimisi halı
Tam çalgıya karıştırdık kavalı
Davul belli değil saz belli değil

Kimdir Aşık Veysel?

1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Oldukça dramatik bir yaşam öyküsü vardır. O dönemin nesnel koşullarında tanıdık bir dünyaya geliş öyküsü var.

Annesi Gülizar Ana, Sivrialan dolaylarındaki Ayıpınar merasında koyun sağmaya giderken sancısı tutmuş, oracıkta dünyaya getirmiş Veysel’i. Tabikii göbeğini de kendisi kesmiş, bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüştür.

Dünyaya geldiği sıralar çiçek hastalığı her yeri kasıp kavururken Veysel den önce iki kız kardeşi çiçek hastalığı yüzünden yaşamını yitirmiş.

Ne yazık ki Veysel yedi yaşına geldiğinde bu hastalık yeiden salgın olarak görülmüş ve Veysel in sol gözü çiçek hastalığı sebebiyle kör olmuş. Sağ gözü biraz da olsa görmesine rağmen inek sağan babasının yanına gittiği bir gün değneğin ucunun girmesi sebebiyle o da kör olmuş.

Böylelikle ölümüne kadar görme yetisi elinden alınmış biri olarak yaşayacaktır Veysel.

Âşığı/ozanı bol bu diyarda evlerine sıklıkla gelen aşıklar Veysel in ilgisini çektiğinde babası ona bir saz alır ve ilk bağlama dersini babasının arkadaşı olan Çamışıhlı Ali Ağa’dan (Âşık Alâ) almış.

Karanlık dünyasını ozanlar sayesinde aydınlatmış. Uzun bir süre tanınmış ozanların şiirlerini ve türkülerini söyleyen Veysel 40 lı yaşlara geldiğinde kendi şiirlerini ve ezgilerini çalıp söylemeye başlamış.

Henüz yurt çapında tanınmadan önce ailesi içine kapanık Veysel in dünyasına Esma adlı bir genç kızı sokuyorlar. Esma ile olan evliliğinde bir kız ve oğlu dünyaya geliyor. Ancak oğlan çocuğu henüz on günlükken ölüyor. Veysel için bir büyük yıkım daha oluyor.

Ağabeysi Ali’nin bir kız çocuğu daha olunca çocuklara ve işlere bakması için bir azap (hizmetkar) tutuyorlar. Bu hizmetkar ileride Veysel’in bağrında açılacak başka yaranın sebebi olacaktır. Bir gün Veysel hasta yatarken, kardeşi Ali de keven toplamakta iken, Veysel’in ilk eşi olan Esma’yı kandırarak kaçırıyor bu yanaşma. Veysel’in acılı yaşamına bir acı daha ekleniyor böylece.

Karısı bir başına bırakıp gittiğinde Veysel’in kucağında henüz altı aylık kızı varmış. İki yıl kucağında gezdirmiş Veysel onu, ancak o da yaşamamış.

Ve Veysel in yaşamına ikinci eşi Gülizar hanım bu sıralarda katılıyor.

1931 yılı ise önemli. Çünkü 1931 yılında Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni olan Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşları “Halk Şairlerini Koruma Derneği”ni kuruyorlar. Ve 5 Aralık 1931 tarihinde de üç gün süren Halk Şairleri Bayramı’nı düzenliyorlar. Bu hayatındaki dönüm noktalarından biridir.

Daha sonraları Veysel i köyünden ayrılmış olarak görüyoruz. Bu gezileri hemen hemen ülkenin dört bir tarafına olduğundan gittikçe tanınmaya başlamıştır bu arada.

1952 yılında İstanbul’da kendisi için büyük bir jübile yapılan Aşık Veysel’e, 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin özel bir kararıyla aylık bağlandı.

Türkülerinde kendi özgü bir içtenlikle doğadan insan sevgisine hemen her konuyu işleyen Aşık Veysel, İstanbul Radyosunun ilk yayınlarında da türkü söyledi. 1941-46 arasında, Aşık Ali İzzet’le birlikte Köy Enstitülerinde halk türküleri ve bağlama dersleri verdi. Zamanla Veysel ve Ali İzzet’in temsil ettiği bağlama çalma ve türkü söyleme biçimi başlıbaşına bir tavır olarak yerleşti.

Aşık Veysel'in şiirlerinin toplandığı kitaplar;

Deyişler (1944),
Sazımdan Sesler (1950),
Dostlar Beni Hatırlasın (1970)
Bütün Şiirleri (1984) yıllarında yayınlandı.



Yaşadığı yıllarda halk müziğinin dışındaki müzisyenler için de Aşık Veysel büyük bir kaynaktı. Bu anlamda kendisiyle birlikte çalışmalar yapan sanatçılarımızdan birisi Fikret Kızılok tur.

Fikret Kızılok ve daha bir çok sanatçımız onun ezgilerini kendilerine göre yorumladılar.

Ayrıca bu büyük ozanın kendi sesi ve bağlamasıyla oluşturulan müzik kayıtları da bugün bizler için en büyük zenginliklerimizden biridir.







ALDANMA CAHİLİN KURU LAFINA

Aldanma cahilin kuru lafına
Kültürsüz insanın kulu yalandır
Hükmetse dünyanın her tarafına
Arzusu hedefi yolu yalandır

Kar suyundan süzen çeşme göl olmaz
Gül dikende biter diken gül olmaz
Diz diz eden her sineğin bal'olmaz
Peteksiz arının balı yalandır

İnsan bir deryadır ilimle mahir
İlimsiz insanın şöhreti zahir
Cahilden iyilik beklenmez ahir
İşleği ameli hali yalandır

Cahil okur amma alim olamaz
Kamillik ilmini herkes bilemez
Veysel bu sözlerin halka yaramaz
Sonra sana derler deli yalandır


Bu topraklarda yetişmiş büyük ozanımızı unutmak diye bir şey olmayacak. Dostlar onu hep hatırlayacaktır.



sanem uçar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır