9 Haziran 2011 Perşembe
El Sistema
Klasik Batı Müziği eğitimi almış, eğitiminden sonra uzun yıllar müzik eğitimciliği görevini yerine getirmiş biri olarak kuşkusuz Klasik Batı Müziğinin bir çok anlamda kişinin müzikal yolculuğunda gelecek günler için müziğin dışında da çok önemli olduğuna inanan bir insanım. Ve bana bu anlamda eğer bir gün Türkiye dışında yaşamak istediğin bir ülke var mı ? diye sorulmuş olsa vereceğim cevap; "Venezuela, " olur.
Klasik Müziğin beşiği olacak her yeri atlayarak Latin müziğinin egemen olduğu bir ülkeyi tercih etmem şaşırtıcı gelebilir kişiye ama eğer "El Sistema" kavramını duyduysanız bu seçimimin nedenini kolaylıkla anlayabilirsiniz.
Gerçekten bu dünyada hayranlıkla izlediğim bir proje varsa o da El Sistema dır.
Mavi gezegende yapılmış ve son derece iyi sonuçlar alınmış belki de tek proje bu.
Peki nedir El Sistema?
Venezuela bir çok anlamda Türkiye'ye benzer özellikler gösteren ülkelerden biri. Az gelişmişlik bu ülkede bir çok anlamda sınıfsal anlamda uçurumlar meydana getirirken Caracas'ın baririolarında yaşayan halk yoksulluk ve suçluluk oranının son derece yüksek olduğu yaşam koşullarında yaşayan halk için Jose Antonio Abreu adlı son derece başarılı bir ekonomistin kafasındaki bir hayalin gerçekleşmiş şeklidir.
Ekonomist kimliğinin yanında son derece iyi bir müzik eğitimi alan Abreu "El Sistema" yı yoksulluğun üstesinden -müziğin sağlayacağı manevi zenginlikle- gelmeye çalışmak olarak anlamdırırken kafasındaki proje o zamanlar pek çok kişi için oldukça uçuk olarak nitelendirilmiştir.
1975 yılında 12 çocukla başlayan serüveninde kafasındaki çözüm; "yoksulluk ve suçla çevrili yaşamlara yüksek kültür esirgendiğinden eğer bu yüksek kültür verilecek olursa değişim mutlak olacaktır" şeklindedir.
Bu fikir peşinde koşan Abreu ülkesindeki 10 iktidar döneminde bu projesi için durmadan çalışmıştır. Yaşama potansiyel suçlu olarak başlayan çocuklar bu proje kapsamında orkestra üyesi ve müzisyenlere dönüşmüş durumda.
Bugün yaklaşık 260 bin öğrencisi, neredeyse hepsi barriolarda yaşayan çocukların yürüme menzilinde 270 müzik merkezi (nucleo olarak da biliniyor), 15 bin eğitmeni, 102 gençlik, 55 çocuk ve 30 senfoni orkestrasıyla dünyaya örnek olacak bir müzik eğitim sistemi getirmiş durumdadır.
İşte bu mucizenin tanımıdır ve mucizenin elle tutulur gözle görülür şeklidir.
Çok basit bir sistemleri var, bu yoksul mahalledeki çocuklar her öğleden sonra üç-dört saatlerini bu merkezlerde müzik yaparak geçirecektir. Bu merkezlerde alınan eğitimle kendini gösteren öğrenciler orkestralara yada korolara girebilecektir. Çocukların hayatında doğru bir umut yaratmak şeklinde kendini gösteren bu proje gerçekten öyle bir başarı gösterdi ki şu anda Venezuela dünyada en fazla Klasik Müziğin dinlendiği bir ülke durumunda.
Konuya ilgi duyabilecekler için bu mucizeyi anlatan belgesel de yapılmış durumda.
1-“Tocar y Luchar” (Çalmak ve Döğüşmek) 2004 yapımı bu belgesel Cine Las Americas Uluslararası Film Festivali ve Albuquerke Latino Film Festivali’nde “en iyi belgesel” olmak üzere birçok ödül almıştır.
2-“El Sistema” 2009 yılında Paul Smaczny ve Maria Stodtmeier tarafından yapılmıştır.
Tam bu aşamada bir video izleyelim;
Evet, belki şimdi beni çok daha iyi anlayabilirsiniz. En büyük hayalin nedir? diye sorsalar hiç çekinmeden bu sistemin içinde bir müzik eğitimcisi olabilmek derim.
Şu anda dünyanın hemen her yerinde El Sistema örnek alınarak uygulanmaya başladı. Biz henüz sanatı görmemezlikten geldiğimiz için bu anlamda bir proje geliştirmiş değiliz ama ben bu konuda umutlu olmaya devam edeceğim.
Evet şu anda dünyanın en yetenekli müzisyenleri Venezuela dan çıkmaya devam ediyor. Bunlardan biri kuşkusuz sempatik tavırlarıylada herkesin beğenisini kazanan Gustavo Dudamel.
Gustavo Dudamel de müzik yaşamına El Sistema’da keman öğrenerek başlamış kişilerden. Daha sonra Simón Bolívar Gençlik Orkestrası’nın şefi olarak ünleniyor. Gustav Mahler Uluslararası Orkestra Şefliği Yarışması’nı kazandığında sadece 23 yaşındaydı. Gustavo Dudamel şefliğindeki Simón Bolívar Gençlik Orkestrası ise dünyanın en iyi ilk beş gençlik orkestrası içinde gösteriliyor. Bu orkestrayı çalarken izlemek, hatta fotografını görmek bile bilinen orkestralardan ne kadar farklı bir havası olduğunu anlamaya yetiyor.
Klasik müziğin ritüelleşmiş özelliklerinden çıkarak yaşama ait müziksel tepkileri de tarzlarının ta içine alan bu orkestra gerçekten kulaklara müzik ziyafeti vermenin dışında görselliğiyle de ilgi topluyor.
Şu anda çok mutlu olduğum konuların başında da 8-9 Ağustos 2011 tarihinde bu ünlü orkestra ve şefi İstanbul' da izleyecek olmamız geliyor.
İKSV, tüm dünya için ilham verici bir örnek oluşturan El Sistema'nın kurucusu José Antonio Abreu ile dünyaca ünlü şef Gustavo Dudamel yönetimindeki Venezüella Simon Bolivar Senfoni Orkestrası'nı Ağustos ayında üç günlük etkinlikler serisiyle İstanbul'da ağırlayacak.
Evet dünyada güzel şeyler de oluyor:) Sizleri Dudamel ve bu olağanüstü orkestrayla başbaşa bırakıyorum;
sanem uçar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bizim ülkemiz de de uygulama alanının rahatça uygulanabilecek bir pozisyonda olduğu aşikardır İlginize teşekkürler
YanıtlaSil