1 Ağustos 2013 Perşembe

Peri Gazozu



Sigaram kalmamış.

Hava da oldukça sıcak...

İsteksizce dışarıya çıktım. Ama iyi ki çıkmışım,dışarısı  hiç olmazsa evden daha serin. Sanki esiyor gibi de....

Bakkaldan sigaramı alıp bir kaç ay önce açılmış kafeye doğru yöneldim. Yani dört yol ağzına bir kafe açmakta nasıl bir fikir anlayamıyorum. Her dışarı çıktığımda bu kafeyi gördüğümde insanlar acaba arabaların seslerinden rahatsız olmaz mı diye düşünürdüm. Manzara diye izlediğin şey kırmızı ışıkta duran, yeşilde geçen arabalar. Uzakta bir yerde ise denizi göremesen de karşında adaların silüetini gördüğünden denizi de duyumsayabiliyorsun.

Çocukluğumdan kalma o iyot kokusu yok. Onun yerine egzoz kokularını duyabilirsin ama efsunlu kentin insanları içeriye tıkılmaktan yana değiller. Kafe hınca hınç dolu. Zorlukla yer bulabiliyorum.

Arabaların geçtiği yerde çocukluğumdan kalma izler var hiç yaşanmamış gibi. Mahallede oynamaktan sıkıldığımızda  yaz aylarında daima içimizde olan mayolarımızla denize girdiğimiz yerde arabaların geçiyor olması ne acı aslında....

Bir çay ve çizburger istiyorum yanıma gelen garsondan ve sigaramı çantamdan çıkarırken son okuduğum kitapta altını çizdiğim yerleri birleştirmeye başlıyorum. Okurken salya sümük bir hal olmuştum. Delik deşik edilmiş ruh halimle çizilen yerleri gözden geçirirken okuduğum andaki duygu durumumda hiç bir değişiklik olmadığını fark ediyorum. Yani diyorum kendi kendime;

"Ne yaptın sen Ercan Kesal?"

Yaşamından kesitler sunarken birbirini hiç tanımayan insanların hemen hemen  aynı şeyleri düşünmeleri, aynı duygular içersinde olmaları söz konusu olabilir mi?

Sormuşsun kitabında;

"Hiç, birileriyle aynı dünyada yaşamaktan utanç duyduğunuz anlar oldu mu? "
diye...

Olmaz mı?

Tanımlamaların, anlamları kısıtladığına inanan ben genellikle tanımlamalardan kaçarken özellikle insan denilen yaratığın nasıl tanımlanabileceği konusunda aciz kalmışımdır. Özellikle son on yılda duyduklarımız, yaşadıklarımızdan yola çıkarak içimde daima kocaman bir yumruk taşıyan ben B. Show'un; "İnsana ait hiç bir şey beni şaşırtmaz " sözüne karşılık şaşırmaya ve hatta sarsılmaya devam ediyorum.

Yok artık koca kadın oldum bu sefer beni şaşırtamayacaksınız insansoyu dediğim halde duvarlara çarpıp duruyorum.

"Keder bulaşmış ömrümüze " demişsin ya hani, hemde ne keder be Ercan!

Buna rağmen gülebilmeyi başarabiliyoruz, açıkcası bu gücü nerden aldığımızı bilmiyorum. Belki de hala insan olarak kalabilmeye devam etme inadımızdır sahip olduğumuz güç.

Ama sen yapamadığım tanımı yapmışsın insanlar adına;

"İnsan olmak, kendi mutlu olduğun şeyleri yanınkilere de iletmektir. İnsan kendinde olmasını istediği bir şeyi bir başkası için de aynı şiddette isteyebiliyorsa "insanım " diyebiliyor"

Artık çoğunluk bunu başaramıyor. Yaşam alanlarımızın hemen her köşesinde önceliklerimiz ve kendimiz varız. Bunları bilmeme rağmen farklı düşünebilen ve farklı yaşayabilen insanların da var olduğunu hissedebilmek büyük bir zenginlik.

Delik deşik ettin ruhumu yazdıklarınla ama en azından tek başıma olmadığımı bir kez daha anlamam da yardımcı oldun.

Biliyorum;

"Bazı şeyler insana geri dönülmez yollar çizer. Bir sarsıntı, bir kırılma olur hayatımızda ve sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz."

Olsun....

Her zaman tek başınalık ve yalnızlık aynı şeyler değildir gibi bir düşüncem olmuştur. Yalnızlığın büyük  şair Edip Cansever'in söylediği gibi; "Çoğulluk" olduğuna inanırım. Yazdıklarınla ortaya koyduğun serüven içersinde seni gördüm, sesini işittim. Çoğaldım. Teşekkür ederim.

2 yorum:

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır