15 Ekim 2013 Salı

Yasta Gelin -1



Herşey olağan sıradanlığıyla yaşanıyordu, ta ki o güne kadar.

Aslında o gün de son derece olağandı. Altı üstü beş yaşında bir çocuk gece uykusundayken altını ıslatmıştı. Islak bir şekilde yatağında yatarken çığlık atarak uyandığında annesi " ne yaptın sen?" dedi. Kucakladığı gibi kızını soydu ve doğruca banyoda yıkamaya başladı. Yıkarkende kızının ağlayışını duymayarak kendi kendine söylenmeye devam etti.

"Anlamadım gitti, daha iki yaşında çişini söylemeye başlayan sen değilmiydin? Ne oldu şimdi de göl etmişsin döşeğini? "

İçini çekerek ağlamasını sürdürüyordu küçük kız. "Tamam, kes artık ağlamayı, bir daha yaparsan yakarım oranı " dedi annesi. Küçük kız gözlerini sıkıca kapattı ve iç çekişlerini elinden geldiğince duyurmamaya çalışarak ağlayışına devam etti. Yıkama işini kendince bitiren annesi onu havluyla sarıp kucağında sedire kadar taşıdı. Sert hareketlerle kızını kurularken, " Şimdi giysilerini getireceğim ve giydireceğim, sakın kıpırdayayım deme "diyerek içeriye doğru yöneldi. Dolaptan gerekli eşyaları aldıktan sonra hala ağlamakta olan kızına bakarak bir şey diyecek oldu ama yuttu kelimelerini.

Küçük kızın ağlama sesine uyanmış kayınvalidesine seslenerek " al şunu yanına yapacak bir sürü işim var. Her terafı göl etmiş gidip temizleyeyim " dedikten sonra top gibi kızını kayınvalidesinin kucağına attı.

"Bu mudur, sabahtan beri etrafa yaydığın yaygaranın nedeni? " dedi yaşlı kadın. "Unuttun onun çocuk olduğunu, çocuktur belli mi olur , korkmuştur bir şeyden , sanki çok büyük bir kabahatmış gibi" diye kendi kendine söylenirken; "gel ciğerparem gel sen benim yanıma, kapat kulaklarını, duyma ananın dedikleri " dedi ve sımsıkı sarıldı torununa.

İşin garip tarafı sabahın ilk ışıklarıyla uyanmaya alışık olan köyün neredeyse tüm hanelerinde aynı durum yaşanmaktaydı. Sanki söz birliği etmişcesine kız çocukları sabaha ağlayarak ve çiş izleri içinde açmıştı gözlerini. Binbir çeşit çiçeklerin etrafa yaydığı güzel kokuların yanında  sidik kokusu da karışıyordu havaya.Tabii çeşitli aralıklarla etrafa yayılan " Bu da nerden çıktı şimdi?", "Anam! kalk kız kalk işemişsin"," E güzel, ahan da şimdi oldu, tek eksiğimiz buydu", "Denizin tüm suyunu sen mi içtin kız! kalk geberesice", " çıkar üstünü başını "cümleleri Küçükbahçe köyünün adını bir anda Sidikli Köye çevirebilirdi.

Aynı gece köyün tüm kız çocuklarının sabaha ağlayarak ve yatağı, döşeği çişleriyle ıslatmış bir halde uyanmaları sıradan bir olayı olağan dışı bir güne taşıyordu. Küçükbahçe'nin anaları güne kız çocuklarını temizlemek ve çamaşır yıkamakla başlamıştı. Her evin bahçesi çarşaflar, güneşe çıkartılmış döşekler,  ve çocuk giysileriyle dolmuştu.

Günün ilerleyen saatlerinde günlük yaşamın alışkanlığına dalan köy halkı kız çocuklarının bu işeme seansını da unutmuşa benziyordu. Bir kaç cümle geçmişti aralarında bu konuyla ilgili olarak ve aynı şey tekrarlanırsa bir şeyler yapılmasına karar verildi. Sonrasında bildik yaşam sesini ve kokusunu karıştırdı havaya.



Köyün dışında ise yürüyerek 15 dakika süren  taş evde  hummalı bir çalışma vardı. Yasta Gelin in yaklaşık 10 yıldır boş olan evine şehirden bir adam taşınıyordu. Köylü yabancıya karşı pek katıydı, aralarına başkalarını şimdiye kadar sokmamışlardı. Yaz geldiğinde deniz için gelen yabancılara kucak açarlardı ama onlarla birlikte yaşamak gibi bir düşünceleri şimdiye kadar hiç olmamıştı. Zaten onların kalabileceği pansiyon türü şeyler vardı, orada istedikleri kadar kalıp denizin ve köyde hüküm süren sakinliğin tadını çıkarabilirlerdi. Bunun dışında köy kışın köylülerin alışık olduğu bir yaşam sürerdi ve yabancıya yer yoktu. Ama nedense muhtar bu cılız sesli yabancıya Yasta Gelin'in evini verivermişti.

"Ya dedim, demez olurmuyum?, burası sana göre değildir beyim dedim, ama adam öylesine inatçıydı ki kimseye zararım olmaz, herşeyi geride bırakıp yeni bir yaşam kurmaktan başka bir isteğim yok dedi  yaaa"

diye derdini köylüye anlatmaya kalkmıştı muhtar.

"Hem sonra fena mı? Yasta Gelin'in ölümü üzerine tam 10 yıl geçti. Kimsesi yoktu zaten garibimin. Gelip soracak kişiler de yok. Taş deyip geçme, taş ta yaşlanır, çürür. Bahçeye hiç birimizin aklı fikri ermiyor biliyorsunuz, gıdım değişmedi, tam tersine büyüdü Yasta Gelin'in diktiği çiçekler, ağaçlar. Yaşarken nasıl meyve veriyorsa aynını veriyor herşey. Evin içinde de bir nefes dolansın ne olacak? Kötülüğünü görürsek yapılacağı yaparız. Hem kira olarak ta Küçükbahçe Köyünü Kalkındırma Fonuna yatıracak parayı, köy için harcarız, olmaz mı?"

Açıklamasıyla köylünün de onayını alıp Yasta Gelinin evini teslim etmişti bu yabancıya. Yerleşme öncesinde epey geldi gitti ustalarla. Elektrikti, suydu bütün bunlarla uğraşmak 15 gününü almıştı yabancının ve şimdi herşey bitmiş olmalıydı ki bir kaç eşyasıyla eve yerleşme telaşındaydı.

Gümüş renkli 2000 model bir megan arabayı evin sol tarafına park etmişti. Son kutuyu da dikkatli bir şekilde bagajdan çıkardıktan sonra beline bir ağrı girdi. Ne yapacağını bilemez bir durumda acıdan da neredeyse ölecek gibi olduğunu düşünürken , son bir gayretle  kutuyu yere bıraktı. Doğrulmaya çalıştı ama bu oldukça zordu. Güçlükle bahçeye kadar ilerleyebildi ve elma ağacının dibine yığılıverdi.

"İşte bu an son anlarım" diye içinden geçirirken derin yüz çizgileriyle kırış kırış olmuş ama bir o kadar da aydınlık yüzlü ihtiyar bir kadın;

"yokkkk, o gün bugün değildir " dedi.

Neye uğradığını şaşıran yabancı zorlukla sağa sola baktı ama kimse yoktu. Hayal görmüş olamazdı. Biri ona cevap vermişti evet cevap vermişti. "Kim var orada? sen kimsin? " diye bağırdı cevap gelmedi. "Hem yorgunluk, hem belime saplanan bu dayanılmaz acı hayal görmemi sağladı" diye düşünürken cebinden zorlukla telefonunu çıkardı ve muhtarı aradı.

"Muhtar bey; benim. Ben geldim, ama son kutuyu taşırken belimi zorladım sanırım şimdi kıpırdayamıyorum, birilerini yanıma gönderebilirmisiniz " dedi.

Yaklaşık 20 dakika sonra muhtar Hüsamettin ile birlikte yabancının yanındaydı.

"Geçmiş olsun beyim, ne yaptın da böyle devriliverdin?"

"Hiç bir şey, arabadan son kutuyu çıkarıyordum öylece kalakaldım, zor attım kendimi buraya"

"Bugün de var bir uğursuzluk beyim, köyün kız çocukları tümden geceyi yatağına ıslatarak geçirmişler, sen de böyle yamulmuşsın, tövbe , tövbe allahın günü ama var bir terslik"

"Ne çok konuşuyor bu muhtar da" diye düşündü. "Canım yanıyor , o kalkmış köylü mantığı uğursuzluklardan söz ediyor" diye devam etti düşünceleri...

Adam iç sesiyle konuşa dursun , Hüsamettin adamın arkasına geçerek iki kolunu kollarından kavradığı gibi kaldırdı ve yukarıya doğru adamı silkeleyerek, adamın; "durun ne yapıyorsunuz? " sözlerine aldırış etmeden bir kaç kez silkeleyiverdi.

Offf sesleri etrafa dağılırken " Tamam şimdi oldu, birşeyciğin kalmadı " dedi Hüsamettin.

Gerçekten de belindeki sancı gitmişti. Yine de doğrulmaya çalışırken korkuyordu. Hafifçe kalktı, ayakta durabiliyordu. Gülümseyerek baktı muhtara ve Hüsamettin'e. Tam teşekkür edecekken muhtar konuşmaya devam etti.

"Beyim, fazla zorlama kendini istersen. Belli ki acemisin bir çok işte, zorlandığında yardım iste"

"Hüsamettin, şu dışardaki kutuyu da içeriye atıver".

Yabancı yavaş adımlarla korka korka bahçedeki sedire kadar yürüdü. Yavaşça oturdu.

"O kadar da korkma be beyim. Bir şey olmaz artık. Hüsamettin bu civarın en iyi kırık çıkıkçısıdır. Civardaki doktorlar bile umutsuz vakalarda hastalarını Hüsamettin'in yanına gönderirler. Şıp diye keser o da hastaların sancılarını. Her derde devadır bizim Hüsamettin'imiz" dedi. Sonrada gidip yabancının yanına oturdu.

"Eee yapabilecekmisin buralarda?"

Güldü yabancı. "Bir şey soracağım sana muhtar " dedi

"Bu civarlarda kimseler dolanır mı?"

"Birini mi gördün ki? "dedi muhtar.

"Sanki bir ses duyar gibi oldum benimle konuşuyor gibi geldi bana ama etrafıma baktığımda kimseleri göremedim" dedi yabancı.

"Yok! kimse uğramaz buralara "  dedikten sonra  devam etti konuşmasına.

" Yasta Gelin yaşarken bile buraya en fazla çocuklar gelirdi. Bahçedeki meyveleri yemek için. Sesini çıkarmaz onların gelmesini beklerdi O da. Ölene dek her işini kendi gördü, ne bizden ne de bizim hanımlardan bir yardım dilenmedi. Bayramda seyranda gelir, elini öperdik bizde sadece" dedi.

Yabancı şaşırmış bir şekilde; " Elini mi öperdiniz? Yaşlımıydı ki? " diye soruverdi.

Kutuyu içeriye yerleştirip dışarı çıkmak üzere olan Hüsamettin'de soruyu duyduğu için muhtarla beraber kahkahalarla gülmeye başladılar.

"Eee, 83 yaş pek genç değildir beyim "

İyice aptallaşmış olan yabancı; " Ama Gelin diyorsunuz " dedi

"Haaa, şimdi anladım" derken birden ciddileşti muhtar.

"O başka bir hikayedir beyim, Yasta Gelin'in adı Asiye'dir aslında. Ama yaşadıklarından dolayı köylü ona Yasta Gelin demiş bir kere kimse kullanmadı Asiye adını. Yasta Gelin, gelin olarak bu köye geldiğinde de yastaydı, ana oldu yine yastaydı, tüm yakınları öldü yas bırakmadı yakasını. Yaşlandı, Yasta Gelin adı yapıştı kaldı tıpkı kaderi gibi."

"Hikayelere meraklısın anlaşılan, arada sırada kahveye gel , bir çayımızı iç devamını anlatır isterse sana köylüler. Ama şimdilik bu kadar, arılara bakmaya gidiyoruz şimdi"

"Çok teşekkür ederim yardımlarınız için " dedi yabancı adam. Muhtarla Hüsamettin'i dışarıya kadar yolcu ederken, bir ağırlığın üstüne çöktüğünü hissediyordu. Biraz soluklanmak ve uyumak için  içeriye yatağa doğru giderken kafası biraz karışmış gibiydi. Yeni bir başlangıç yapmasına rağmen kelimelerle anlatamayacağı garip bir duygu  bir çok soruyu aklına getirdiği halde hemen uzaklaştırdı sorularını. Yeni bir günün sabahında herşeyin çok daha aydınlık olacağına inanarak kendini yatağına bırakıverdi.

"Her şeyi geri de bırakmak ve yepyeni bir hayata adım atmak, çok daha önceden yapmalıydım " diye düşünürken o yaşlı kadının sesi bir kez daha yankılandı odanın içinde;

"Bu o kadar kolay mı sanıyorsun oğul?"

Yataktan fırlayarak dikkatlice etrafına bakındı ama kimse yoktu, cevap vermeye de korkuyordu ,"yorgunluktan" dedi kendi kendine "yorgunluktan...."

Dışarı da hafifçe esen rüzgarın ağaç yapraklarını harekete geçirme sesinden başka sadece kendi soluğunu duyuyordu. Bir kaç dakika sessizce bu sesleri dinledi , bunları bozacak başka bir ses yoktu. Birden rahatladığını hissetti ve gülümsedi.

1 yorum:

  1. İlgiyle okudum birinci bölümü...
    Devamını okumak için birkaç saat bekleyip keyfi katlamak istedim ne dersin))
    Yüreğine sağlık arkadaşım !

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır