28 Ekim 2009 Çarşamba

Almanya acı vatan...



Bu videoyu izlediğim zaman bir çok şey gözlerimin önünden geçti.

Hiç yabancısı olmadığım topraklarda, yine hiç yabancısı olmadığım davranış şekillerini, duruşları, gülümseyişleri gördüğümde çocukluğuma ait aslında unutmak istediğim unutmayı başaramadığım çocukluk yıllarıma ait o ilk yedi yıl geliverdi....

Buna benzer duygularımı daha önce www.dolandagel.com.tr adlı sitemizde yazmıştım.

"Yaşamın toz bulutunda sessiz türkülerimiz...

Çocukluğumun ilk yedi yılı Almanya nın Hamburg şehrinde geçti.Kuzey Buz Denizinin kenarında soğuk bir bölge...

Kar ı incitmezdi insanı ama... O dönemlerde bile teknolojinin nimetleri kullanılarak sizin için bir olumsuzluk oluşturmazdı, ne ara sokaklar, ne caddeler...

Çocukluğumuzun o beyaz günlerinde o bembeyaz örtüyü parklarda yakalayabilirdik.Doyasıya debelenirdik o örtünün arasında.Nasıl da güzeldi ince ipek gibi bir yumuşaklığın arasında kaybolmak...

Çocukluğumla ilgili olarak hatırladığım nice anılar vardır. Her iki dili de çok güzel konuşurduk ama niyese bizi yabancı sansınlar diye abimle aramızda kendimizin uydurduğu bir dil konuşurduk. Biz de bilmezdik ne dediğimizi.Her iki dilde öylesine bizimle bütünleşmişti ki "ben burdayım! sizlerden biri değilim "in mesajını farkında olmadan verme mesajıydı uydurduğumuz o dil.

Sizlerden biri değilim.....Peki kimim ben?

Hiç bir politik yapısı olmayan, hatta bunların bile farkında olmayan iki küçük çocuk doğup büyüdüğü bir yerde dahi nasıl olurda bu isyana hazırlar kendini?

Çalışmak için geldiği yabancı bir ülkede kendisini sadece işine adayan babam mı öğretti bu düşünceyi?

Hayır!

Tüm hayatı sadece iki çocuğu üzerine kurulu, şefkatini ve sevgisini asla üzerimizden ayırmayan annem mi öğretti yoksa?

Hayır!

Yaşadığımız zorluklar mı dersiniz?

Kısmen!....

Yolda bizleri durdurup onca maviliğin arasında kara gözlerimize bakıp sevgi sözcükleri yağdırırken Almanlar farkında olmadan "siz başkasınız "mantığını barındırmadı mı sanıyorsunuz?

Çocuk yaşımızda hiç görmediğimiz ülkemizin güneşini, denizini bizlere anlatırken yabancılar, Kuzey Buz Denizinin karanlık sularının senin olmadığını biliyorsundur artık.

Yediğin donmuş balığın yerine kendi ülkende mis gibi başka balıkların kokusunu hiç bilmeden duyumsamayı öğrenebiliyorsun minicikken.

Zorunlu olarak kendine ait olmayan bir yerde olmanın zorluğu kelimelerle anlatılacak gibi değildir.Bunu anlatmaya çalışanların başarılı olmasını hiç kimse benim kadar isteyemez açıkcası.

Çünkü bilmek istiyorum;

Asalara kı guleriyde fazlop, hamaşa ki yaf... ne demek?"


Sevgili babamın Almanların bando mızıkayla karşıladığı Türklerden olması sonuçları değiştirmiyordu.

İkinci dünya savaşının yıkıntılarını üzerinden atmaya ve hamle yapmaya çalışan Almanlar kendi ülkelerinin kalkınmaları için isteyerek çağırdıkları Türkleri herşeye rağmen pek sevemiyorlardı.

Kendi alışkanlıklarından tamamiyle yabancı olan bizler farklıydık. Bu farklılığımız şu andaki gibi ötekileştirmeye pek varmamıştı ama kokusu hissedilebiliyordu.

"Çocukken yaşadığınız yerin size ait olmadığını öğrenme mekanizmalarınız düşündüğümüzden çok daha fazladır aslında.Ve ister istemez zorunlu olarak nefes almak zorunda kaldığınız bu size ait olmayan yere karşı çocuk dünyanızda kurduğunuz kendinizi koruma , savunma mekanizmaları traji komik durumu da içinde barındırır.


Kendinizi en emin ve korunaklı yer olarak gördüğünüz annenizin kara gözlerinde nemden ışıltılar parlarken canınızın yandığı zaman gözyaşlarının aktığını bilen siz için öylesine anlamsızdır ki bu parıltılar

Birileri canını yakıyordur, kim ne için?

Çocukluğun o soru dolu dünyasında cevapsız kalan sorularla iç sesinizle konuşmaya başlamayı görün....

Cevapsız kalan sorularınızın cevaplarını minicik dünyanızda kendi kendinize vermeye başlarken ilk öğrendiğiniz duygulardan bir taneside yalnızlık oluyor kuşkusuz.Tek kişilik monologlarınızda soruları soran da sizsiniz yanıtlayanda.

Susmayı da öğreniyorsunuz doğal olarak. Konuşmaya bile gerek duymuyorsunuz artık çünkü.Ancak size soru sorulduğu zaman verdiğiniz yanıtlar var ve bu yanıtlar hiç bilmediğiniz kişiler tarafından not ediliyor, yine anlamıyorsunuz, ama artık umrunuzda değil hiç bir şey....

Normal çocuk davranışları göstermediğiniz fark ediliyor yetkili büyükleriniz tarafından ve acilen aileniz çağrılıyor.

O çok sevdiğiniz varlığın kara gözleri biraz daha büyümüş bir şekilde konuşmaya çalışıyor yetkili büyüklerle .Ama Almanca bilmediğinden ister istemez o küçük çocuk çağrılıyor ve tercumanlık yapıyor annesiyle yetkili büyükler arasında.

Anne ben normal değilmişim!

O ne demek kızım, nasıl normal olmazsın.

Annem diyor ki nasıl normal olmazmışım?!

Yok anne, manyak değilmişim, konuşmuyormuşum!

Niye konuşmuyorsun kızım, konuş sende...

Annem diyor ki konuş!!!!

Bu arada annemin kara gözlerinden yaşlar ha aktı ha akacak. Öylesine kızıyorum ki o yetişkin büyüklere yine canını yaktılar annemin....

Ve bu olayın arkasından uzun sürecek bir zaman içersinde üzerimde bir sürü deneyler yapılarak ana okulundan ilkokula başlamama karar veriyor yetkili büyüklerimiz , özel bir izin alarak.

Almanya da ilkokula başladığımda beş yaşındaydım ve garip bir şekilde nasıl olduğunu bende bilmiyorum hem Almanca hem Türkçe okuyup yazabiliyordum ve bana dev gibi gelen mavi gözlü çocukların arasında kayboluyordum...."

Buna benzer onlarca anıların arasında kendi ülkene geldiğinde yedi yıl yaşadığın ve dillerini anadilin gibi konuştuğun bir dili onbeş günde unutabilir mi insan?

Yaşadıklarınla doğru orantılıdır bunun cevabı...

sanem uçar

1 yorum:

  1. Şu an bu yazınızı okurken bir yere ait olmanın yada olamamanın aslında ne denli önemli olduğunu çok iyi bir şekilde bilmenin tatsızlığıyla yazıyorum.

    Yine çok ustalıkla bazı davranış biçimlerinin insana zorla öğretildiğini öylesine güzel anlatmışsınız ki.Hem de çok saf bir şekilde dahi , hiç istemeden bizlere kazandırılan bazı davranışlardan sonra yine umutla bakabilmek dünyaya o kadar kolay olmuyor.

    Matematiksel olarak beynimizin mantık kısmı bu şekilde düşünürken çok fazla uzağa gitmeye gerek yok, yaptıklarınızı, çabalarınızı gören biri olarak sizdeki herşeye rağmen savaşçı yönünüzü de gıptayla izliyorum.

    Etrafa yaydığınız farkında olduğunuz yada olmadığınız enerji kendinizle birlikte başka insanlarında gülümsemesinde öylesine etken ki.

    Anlamayanlarda olacaktır kuşkusuz bazı şeyleri, 15 günde yedi yılda öğrenilen ve konuşulan bir dil unutulur mu diye sormuşsunuz , yanıtını da verirken, o minicik ruhta açılmış tahribatları görebilenler görüyordur kuşkusuz.

    "Asalara kı guleriyde fazlop, hamaşa ki yaf... " muhteşem bir meydan okuyuş .

    "Asalara kı guleriyde fazlop, hamaşa ki yaf..." ben burdayım demek aynı zamanda siz nerdesiniz diye hesap sorabilmek...

    "Asalara kı guleriyde fazlop, hamaşa ki yaf..." kocaman bir dünyam var ama layık olanlar girebilir demek..

    "Asalara kı guleriyde fazlop, hamaşa ki yaf..."o kadar çok demek ki kelimelerin yeterli olabileceğine inanmıyorum.

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır