1 Eylül 2010 Çarşamba

Erdal Alova

Technorati Etiketleri: ,

fft17_mf222813

Kendi halinde bir edebiyatçı...

Onu dilimize kazandırdığı şiirler ve hazırladığı edebiyat antolojileriyle tanımış olsakta kendi yazdığı şiirleriyle de edebiyatımızda önemli şairlerimiz arasındadır.

17 haziran 1952 yılında Ankara'da doğdu. 1959 da Eskişekir'de Dumlupınar İlkokulunda başladığı öğrenim hayatına, 1972 yılında ODTÜ Mühendislik Bölümünden ayrılarak son verdi.

Aynı yıl İstanbul a yerleşerek şiirlerini yayımlamaya başladı.

Onun dizleriyle açık adresi şudur;

"Açık Adres

Kuzguncuk'ta oturuyorum
Martılarla aynı katta "

İlk şiiri "Issız Gül" adıyla Yeni dergi de çıktı. 1973-1980 yılları arasında yazdığı şiirleri En Son Çıkan Şarkılar ( 1980 ) adı altında yayımladı.Bu kitabı Giz Dökümü ( 1989 ) ve Bitik Kent (1995) izledi.

Bitik Kent 1996 Cemal Süreya Şiir Ödülünü kazandı.

Federico Garcia Lorca, Konstantinos Kavafis ( Barış Pirhasan'la ), Pablo Neruda, Z. Herbert, Guillevic ve Catullus'tan ( Çiğdem Dürüşken'le) yaptığı çeviriler yayımlandı.

Latince- Türkçe sözlüğü dilimize kazandırdı.

Toplu Şiirler(2008-1973) adlı yapıtı 2009 Behçet Necatigil Şiir Ödülü`nü kazandı.

Şu andaki yaşamını Ege kıyısında şehirlerin kirliğinden uzak bir şekilde yaşarken yine şiirlerindde yazdığı gibi sadece soyadını kullanan Alova yaşamını çevirmen, editör, gazeteci olarak sürdürmeye devam ediyor.

"Saati gelince gölgelerini döker erguvanlar
Dünya döne döne unutur çocukluğunu
Çarpar bir gün herkes göktaşına
Kumlar bile sessizlik olmayı bekler

Adımın birini atıyorum "

Kendine özgü diliyle şiirimizde önemli bir yeri olan Edebiyatçı şiirle yaklaşık 40 yıl gibi uzun yaşantısını , "nasıl bir süreven sorusuna ?" kendi cümleleriyle şöyle yanıt veriyor;

"Aslında 40 yıl. Hem dehşet, hem güzel. Çetin. Ama beş kere daha yeniden doğsaydım, aynı serüveni yaşamak isterdim.

Bu sürenin onda biri fiilen şiirle uğraşmakla geçti, 10’da dokuzu ekmek parası kazanma uğraşıyla.

Bir şairin en büyük ödülü doğanın ona verdiği şiirdir. Ben de bu ödülü pas tutturmamaya çalıştım. 40 küsür kitabım var, hemen hepsi şiir ve şiir çevirisi. İki çalışmada, tek uğraşın iki yüzü. Şiir sanatının bir hizmetkârıyım.

Niye şiir?

Birincisi elimden gelen en iyi iş olduğundan.

İkincisi, şiirin bu evrensel tinsel zehirlenmede en etkili panzehirlerden biri olduğuna inanmamdan.

Ve üçüncüsü; şiir insanın gelecek dilidir. Gün gelecek, insanlar metaforlarla iletişecek. Ve o zaman şiir kendini gerçekleştirmiş, yani ortadan kalkmış olacak. Şiir bir dil serüvenidir, eninde sonunda."

İşte böylesine kendini şiire adamış edebiyatçılardan. Hemen hergün her köşebaşından bir şairin çıktığı ülkemizde kendini şair sınıfına bile sokmadan şiir ve şairler hakkındaki görüşleri de aynı duyarlılıkta.

“Ben artık şair oldum” derseniz, bir gün size emekli şair denmesini peşinen kabul ediyorsunuz demektir. Üstelik ikramiyesi de olmadan.

Şair emekli olmaz, emekçi olur. Ölünceye dek genç, hatta çocuktur.
Sonra, Osmanlı’da ya da Rönesans’ta olduğu gibi şairlik bir meslek sayılmıyor bu toplumda. Şair karşılıksız çalışan tek işçidir. Bir de, “şair” sözcüğünün, yanlış Milli Eğitim politikalarından gelen ağdalı ya da tam tersi lümpen bir imajı var toplumda. Bundan da hoşlanmıyorum. “Ozan” da folklorik bir sözcük. Ben bütün sıfatlardan uzak şiirin ta kendisiyle ilgiliyim, şairlerle de değil."

Türk şiirinin son yıllarını kendi cümleleriyle dillendirirken yine her zaman ki gibi naif cümlelerle yanıt veriyor;

"Çok iyi izlediğim söylenemez. Herkes aşağı yukarı şiir yazmayı kıvırabiliyor diyelim teknik olarak, bunca deneyin üstüne, bunca bilgi birikimiyle. Ama beni şaşırtan bir çıkışın olduğunu söyleyemem.

Bir gün Türk şiiirinde Yunus’tan bu yana bütün şiirin serüvenini kendinde toplayan çok büyük bir şairin çıkacağına inanıyorum. Görselliğin yanılsamasından kurtulan insanlık kendine döndüğünde şiire de dönmüş olacak. "

Umarım Alova nın dediği gibi olur.

Ve onun dizeleri....

……………………………………………

Yalnız Eller Değil...

Yalnız eller değil bunlar
Yalnız ayaklar

Sarkar kız pencereden
Mahalle sesiyle
Memeleri sözlerinden masum

O alımlı kadınlar ki
Yataklarda çocuk

Yalnız dudaklar değil bunlar

Aşk belki de o
En derinlerinde bile senin
Duyduğum yabancılık
Uzak adlar bulmuşum
Sana yaklaşmak için

Boş bütün sözler
Işıklar sönünce
Birdir bütün gövdeler
Herkes kalır kendi uçurumuyla

Ölüm ısırınca
Memelerindeki kuruüzümü
Bin yunus şıçrar denizden

Karnın bir körüktür
Günle gece arasında

Gittikçe incelir sesin
Kalamar kemiklerine doğru

Sen nereye bassan
Yerçekiminin en zayıf noktası

........../...........

Gizli İlişki...

Bütün gece seviştiler
Kilere giren iki çocuk gibi

Şarap içtiler ağızlarından

Ut yerinden kişniş kokladılar

Bütün gece seviştiler
Yeni taşınılmış bir şehirde
Uyunan ilk uyku gibi

Şaraptan
Gövdelerinin yabancılığından çok
Sırlarından sarhoştular;

(Işığın hohlamadığı kömür
Tuzu ve buğdayı unutulmuş sikke
Toprağın ele vermediği
Bir tanrı yüzü)

Bütün gece
Acıbadem koktu öpüşleri

Akasyanın gözü önünde

.........../...........

Güzelötesi....

Güneş son kez baktı kızıl anahtar deliğinden
( O muydu dışarda kalan, biz miydik ? )
Sonra eyvallahı çekti mor bir tebessümle
Gök geçirdi sırtına eflatun kaftanını
Şarabi derken, menekşede kıldı karar

Güzelötesi akşamın
Bu morguvan deniz
Gittikçe tedirgin ediyor beni
Ben
Işıkları sık sık kesilen şu garip şehir
Gönlü kırılmış leylaklarım
Kıpkırık tayfımın olanca başdönüşüyle
Hohluyorum göğü;
Cennet Güzeldir
Güzellik Cehennem

........../..........

Horror Vacui...

Denizin çarşafı yetişmedi kıyıya

Çocuklar yarıda bıraktılar oyunlarını

Aralık kalmış bir kapıyım
Uçan bir ağaç
Sözsüz bir düşünceyim
Sofradaki eksik iskemle

Topla, topla bütün camlarımı!

Beni gövdenle yıka

........../..........

Uzaklıklar...

Bir gölge yılı uzaktasın benden
Sana baktığıma baktığım zaman

........../..........

Sevgi Dönümü...

Sevgimizin tam bu saatinde
duta çıkardı kirpiler
leylak düştüğü mevsim
Kuzguncuğun saçlarına

Yanına girince senbeyazdı gece

Çocuk ağzında kadın sözleri

Omuzların iki yunus kürekte.

patlıcan moru saçların
nasıl döverdi yastığı
uçaktan atılan kağıtlar gibi
çırpınırken ayakların
her gece
bilmediğim yerler bulurdum gövdemde.

Bir bir açtım kapalıçarşılarını
geçtim batık saraylarından
balık kanı kokan geçitlerden
kayboldum sonunda
cevahir bedesteninde

........../..........

Gökyazı...

Beyazıt Kulesi'nden
Galata Kulesi' ne
İki tel çektim saçından
Bütün gece yandı durdu
S E V İ Y O R U M

........../..........

Persona....

Tuzum ben, dedi gece
Oysa Pazartesiydi

Yeşilim ben, dedi ışık
Oysa yalnızlıktı

Yorgunum , dedim sana
Oysa hiç doğmamıştım

........../..........

sanem uçar

1 yorum:

  1. şiire gönül vermişseniz hemen dikkatinizi çeker Alova; sonra seversiniz..

    " korkuluğu yok dünyanın
    ondan bu baş dönmesi
    döne döne başa dönen
    bu son..."

    "biraz uzanayım dedim, serin yorganına suların
    dalıp gitmişim yemyeşil bir düşe
    geçiyorum ışık tarlaları arasından
    az ötede dalgın denizanneleri
    yanım yörem sarmış cümle mahlukat
    su sakinleri
    ne sordukları var
    ne buyur ediyorlar
    daldıkça derine
    boy veriyor derinden o eski ahım
    soyunuveriyorum nem varsa
    donumu, dünümü
    diyorum, dalga olsun, tuz, balık, yosun
    aranıza alın beni
    denize yazılmak istiyorum
    tam unutuyorum adımı
    soluk soluğa çarptım güneşe..."


    "ölümden öte tek ülke = hayalistan"
    "yaşanmadık ölüm bırakmayan = yaşamkeş"

    hayalistan ülkesinden bir yaşamkeş...

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır