15 Ekim 2010 Cuma

Bir film, bir şair ve bazı düşünceler...



Son günlerde sıklıkla opera aryaları dinliyorum. Her zaman opera ayrı bir yere koyduğum müzik biçimi olmuştur. Tüm sanatların bir bileşkesi gibi gördüğüm opera insanoğlunun en büyük başarılarından biri gibi gelmiştir.

Aynı zamanda aryaların her sanatçıyla farklı bir anlama büründüğüne de inanmışımdır. En doğal çalgımız insan sesinin gelebileceği en son aşama olarak gördüğüm şan tekniğiniyle söylenen bu melodiler ruhumun ta derinliklerine inerek sanki arınmamı da sağlar.

Çeşitli aryaları dinlerken bazen şiir okumayı da çok severim. Bu anlamda geniş bir isim listem olmakla beraber son derece tutucu olduğum anlarda vardır.

Bazı edebiyatçılar okumayı becerebildiğim sürece defalarca okunacaktır tarafımdan.

İşte bu edebiyatçılardan biridir Birhan Keskin...



Bir kaç gündür aryalarıma eşlik eden şiirleriyle içimdeki boşluğu dolduran biri oldu açıkcası.

1963 doğumlu bu edebiyatçı;

1991 Delilirikler
1994 Bakarsın Üzgün Dönerim
1996 Cinayet Kışı + İki Mektup
1999 Yirmi Lak Tablet + Yolcunun Siyah Bavulu
2002 Yeryüzü Halleri

adlı kitaplarıyla Türk Edebiyatındaki özgün yerini korurken özellikle Yeryüzü Halleri adlı şiir kitabıyla baş konuğumdu.

Karınca

Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum

kor dantellerden bu yolu, ormanın altına
yeter ki oku onu.


Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua,

ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm

gözyaşına inandım. Öyle uzun ki dünya;

katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.

Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya.

Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin,
büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü;
kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın.


Kim anlayacak bu kor işaretleri?

Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.

Ovada ve dağda saklı bir mavi için

düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı,

çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara.


Kışa girdik kıştan çıktık

ama değişmiyor insan

karınca duası diyorlar ördüğüm yola.


Özellikle bu şiiri kaç kere okuduğumu hatırlamıyorum.

"Kışa girdik kıştan çıktık
ama değişmiyor insan

karınca duası diyorlar ördüğüm yola."

İşte bu son dizeler binlerce soruyu oluşturdu beynimin kıvrımlarında...

Çevreme baktığımda, ülkemdeki gelişmelere yada dünyada yaşanan tüm anlamsızlığa ilişkin sorduğum soruların cevaplarını barındırıyordu üç dize...

Garip duygular içersindeyken demlediğim çayımı yanıma alıp hiç bilmediğim bir filmi izlemeye koyulduğumda ise filmin başında çarpıldım.

Nietzsche nin bir cümlesiyle başladı film;

"Umut en büyük kötülüktür. Çünkü işkenceyi uzatır."

2004 yılında Svetozar Ristovski yönetiminde çekilmiş bir Makedonya filmi.

Önce filmin bir künyesini vereyim;



IMDB Puanı:7.7/10

Yapım:2004 - Makedonya

Tür:Dram

Yönetmen:Svetozar Ristovski

Oyuncular:Elena Mosevska, Jordanco Cevrevski, Kiril Gravcev, Marko Kovacevic, Martin Jovchevski, Mustafa Nadarevic, Nikola Hejko, Slavica Manaskova, Todor Jonovski, Vlado Jovanovski

Senaryo:Grace Lea Troje, Svetozar Ristovski

Yapımcı:Svetozar Ristovski

Görüntü Yönetmeni:Vladimir Samoilovski

Müzik:Klaus Hundsbichler

Süre:1 saat 47 dk

Filmin konusuna gelince;

Aslına bakacak olursanız hiç te yabancısı olmadığınız bir konuyu içeriyor. Çok basit bir şekilde anlatacak olursam;

Marko adında bir çocuk, alkolik bir baba, acınacak durumda bir anne, ve her gördüğü adamla düşüp kalkan bir abla ile yaşarken okuluna devam etmeye çalışır. Bu anlamda bir çok hayali olmasına rağmen hayallerine ulaşması yaşadığı koşullarda hemen hemen olanaksızdır.

Önce öğretmenine güvenir. Çünkü öğretmeni onun yeteneğinin bambaşka bir dünya açabileceği ihtimalini vermiştir. Küçük bir umut olsa dahi bu umuda sarılan Marko elle tutulur ilk ihaneti öğretmeninden tadacaktır.

Hiç yabancısı olmadığımız topluma ve kişilere ait çürümüşlüğü son derece yalın bir dille anlatılmış olması gerçekten insanın içini acıtıyor. Kişilere ve yaşanılanlara dikkat ettiğinizde aslında herkesin bir umudun peşinde olduğunu ve son derece olumsuz karakter yansıtmalarına rağmen öz de bambaşka bir yapı sergilediklerini ve koşulların yaşantımızda ne denli etken olduğunu içiniz acıyarak izliyorsunuz.

Ne kadar seçme olasılığımızın olduğunu düşünebilirsiniz bu filmi izledikten sonra.

Filmin afişindeki bir cümlede son derece düşündürücü;

"Eat or be eaten"

İzlenmesi gereken bir film diyorum.Bir çok cevapları bulabilirsiniz, eğer soru soran biriyseniz tabikii...

sanem uçar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır