24 Ekim 2010 Pazar

Fazıl Say'ı anlamak yada anlamamak- 1




İyi yada kötü bu ülkedeki hemen herkesin en fazla adını kullandığı sanatçılardan bir tanesi Fazıl Say bana göre...

Medyaya yansıyan söylemleriyle eleştiri oklarına hedef olsa da , söylemlerini doğru bulanlar da var. En fazla gürültü koparan söylemi de Arabesk Müzik ve dinleyicileri üzerine oldu.

Bu ülkede sanatçı çok kolay yetişmiyor. Sanatçı sınıfına koyduğumuz kişilerde zaman zaman bizleri birbirimizle tartışıyor durumda bırakabiliyor. Tartışma gerçek anlamda bir bilgi birikimiyle yapılmış olsa bu tarz söylemler kesinlikle doğru noktalara varabilir.

Ancak bizler çoğunlukla yorum yapma becerisinden yoksun olduğumuzdan, yorum yapmayı aklımıza ilk gelen şeyi söylemek üzerine kurduğumuzdan ve duygularımızı düşünceyle birbirine karıştırdığımızdan tartışmalarımız da hiç bir zaman gerçek anlamda bilgi üzerine olamıyor ne yazık ki...

Fazıl Say ile ilgili olarak düşüncelerini, yada duygularını , açıklayan son sanatçı şimdilik, bu ülkenin yetiştirdiği büyük müzisyenlerden Arto Tunçboyacıyan.

Fazıl Say en son Sezen Aksu ile ilgili yorumlarda bulunmuştu ve bu anlamda yorumunu yaparken bana göre her hangi bir saygısızlık sınırları içersinde değil, taşıdığı müzisyen kimlikle şarkı söylemesindeki eksiklikler üzerine düşüncelerini söylemişti.

Sezen Aksu nun şarkı söylerken detone olduğunu belirtmiş, 2008’de çıkardığı ‘Deniz Yıldızı’ albümüne ilişkin bir anısını twitter da yazmıştı.Bunu yaparkende bir anısını eklemeyi ihmal etmemişti;

"Sezen Aksu, iki yıl önce beni çağırmıştı ve çıkacak albümünü dinletmişti. Bu tür bir buluşma benim hayatımda ilkti. ‘Çok nota var, az ruh var’ demiştim. Gecenin kalanında ise o hep neşeliydi, bense hüzünlüydüm dediğimden.."

Devam etti Fazıl Say müziksel açıdan Sezen Aksu yu eleştirmeye;

"On notanın yedisi kirli"

Kendisini savunurken de Louis Armstrong un bir sözünü kullandı.

"Louis Armstrong der ki; "İki tür müzik vardır, iyi müzik ve kötü müzik." İyi müziği savunmak ne zamandan beri faşizm oldu?"

"Sezen Hanım ile Metin Altıok'u anma gecesinde, Onno Tunç bestesi "Kavaklar" şarkısını çaldık.Piyano, Do minör'den başlıyor, Sezen, Do diyez minör'den girip, Si minör'de arıyor parçayı. Son derece kirli. On notanın yedisi kirli. Detone ve kirli olunca da beni bu müziğin, "Duygulu" olduğuna inandıramazsınız. Duygu dediğimiz şey tüm duyuların birleşimidir. Kulak da en önemli duyudur. Müzik yapıyoruz. Patlıcan yemeği değil..."

Fazıl Say, müziksel anlamda Sezen Aksu ile ilgili buna benzer düşüncelerini dile getirirken Arto Tunçboyaciyan da Fazıl Say ile ilgili oldukça ilginç cümleler kullandı.

Kendisiyle yapılan ropörtajı okumak isterseniz tıklayın;

Ne yazık ki Arto Tunçboyaciyan ın yaptığı bu eleştiri de müzik adına bir cümleye rastlayamazsınız. Tamamiyle bu ülkede alıştırılmaya çalışılan ve alıştırılmış olan televole kültürüyle bezenmiş cümleler Arto Tunçboyaciyan ın cümleleri.

Açıkcası bu yazıyı ilk okuduğumda duyduğum hayal kırıklığını anlatamam. Çünkü benim için son derece önemli bir sanatçıdır Arto Tunçboyacıyan.

Kişilerin sanatçı da olsa birbirini sevip sevmemeleriyle ilgilenmem. Eğer bir tartışma yapılacaksa, yada bir eleştiri yapılacaksa müzisyenler müzik dilini kullanmalıdır.

Fazıl Say ın müziğini değerlendirirken kullandığı cümleler de son derece anlamsız ve hatta kendi kendisiyle çelişkiye düşecek bir söylemi olmuş ne yazık ki Arto Tunçboyacıyan ın.

Diyor ki;

"Konservatuar da sadece akademik imkanlar önüne seriliyor. orada müzik diye bir olay yok. sadece kompozisyonları icra etmek için...Ki Fazıl say çaldığında hiçbir müzik duymuyorum. sadece akademik parmak oyunlarıı... Çünkü çalmak istediği şeyi besteleyen insanlara benim süper saygım var..."

Öncelikle Konservatuarlarda görevli olanlardan bu anlamda bir ses çıkması gerekirdi diye düşünüyorum. Arkasından konservatuar mezunu tüm kişilerden....

Kuşkusuz aksaklıklar vardır, olacaktır ama bu denli ağır bir eleştiriyi kabul etmek olanaksız.

Ve madem Arto Tunçboyacıyan ın beste yapanlara saygısı var, Fazıl Say ın bestelerinden haberi yok sanırım...

Gerçekten sanat adına bir şeyler yapanların bu denli anlamsız söylemlerini kabulde zorlanıyorum.

Çok uzun bir yazı dizisi olacak bu, bu sebeple bölümlere ayıracağım.

Son olarak Fazıl Say, Sezen Aksu için bana göre son derece kibar davranmış. Ben çok daha ağır elştirileri yapacağım Sezen Aksu için.

Şimdilik çok kısa bir şekilde Fazıl Say ın eleştirisine katılacağım.

Sezen Aksu detone olur mu şarkı söylerken?

Kesinlikle oluyor, en başından beri detoneydi ve son zamanlarda bu konu da rekora gidiyor.

Stüdyolarda seslerin nasıl düzeltildiğini bilmeyen biri değilim. Hatta stüdyoya bile gerek kalmadan kullanılan mikrofonlarla mucizeler yaratılıyor. Buna rağmen sesindeki deforme yapıyı, ve detoneliği duymamak için gerçekten sağır olmak gerekiyor.

Son derece rahatsız edici bir ses açıkcası, nedenlerini bir sonraki bölümde tamamiyle bilimsel yönleriyle ele alacağım. Bu arada Türkçe yi kullanma konusunda da , tabikii şarkı söylerken, oluşturduğu tarz, bir dilin kötü kullanılmasında en iyi örneği oluşturduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.

sanem uçar

6 yorum:

  1. Müzikal terimlerden yola çıkılarak siyasete zemin yaratılması bizimki gibi üçüncü dünya ülkesi adayı değil, bilakis kendisi olan ülkelerde pek de şaşılacak bir şey olmasa gerek diye düşünüyorum sevgili arkadaşım. Her ne kadar müzik konusunda bilgisi sadece dinleyici düzeyinde biri olarak benim kişisel görüşüm Fazıl Sayın oldukça haklı gerekçeleri üzerinden magazinsel etik olmayan siyasi bir komplo yürütülmektedir ki, bu komplonun en önemli saç ayağını Sezen Aksu yönüyle hayat bulmuştur. Siz oldukça temiz kalpli olarak müzikal anlamda bu elim tartışmanın gerekçelerini ve kişisel araştırmanızın sonuçlarını yazmışsınız. Keşke her şey sizin bakış açınızdan görüküyor olsaydı, fakat ülkenin içindeki kirli siyaset amacı için sanatı da kendi çirkin emellerine alet etmiştir maalesef. Sezen Aksu tarzında bir sanatçının siyasal duruş açıklamaları yapıp, yıllardır görüntüsü aksinde bir söylemin içerisine girişmiş olması, bence bu ülkeye yapılan detonesinden daha büyük bir haksızlıktır.

    Bu gün Genco Erkalın face sayfasında bir video izledim ve tüylerim diken diken oldu maalesef. NTV den bir spiker arkadaş istanbul caddelerinde çeşitli üniversitelerden gençlere referandum önce CHP li İsmet İnönü'nün referanduma evet diyeceğini ve AKP ye geçme isteğini, CHP nin İsmet İnönü' nün bu tavrından dolayı parti ihraç kararı aldığını bunun partiler için doğru bir yaklaşım olup olmadığını soruyor. Üniversite gençlerinden onlarcası rahmetli yaşıyormuş gibi bunun doğru veya değil gibisinden cevaplar vermesi oldukça üzücüydü. Sezen Aksuyu seven binlerce kitlenin böyle bir altyapı bilincine sahip olduğu düşünülecek olursa detone olmuş olması değilde, Fazıl Say'ın haklı gerekçeleri bu ülkede tehlike altındadır bence. Lütfen fazla araştırma yapıp kendinizi üzmenizi istemem. Denizlerin asıldığı dönemlerin o sorumlu bilinç gitmiş, yerine ülkenin kalbine sorunlu bir spatizm yerleşmiştir.

    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yorum öncelikle ....

    Güzel olması içinde gerçekleri barındırıyor olmasından. Gerçekten Fazıl Say a karşı yürütülen bu bilinçli siyasal bakış açısı, sadece onun adına değil hepimiz adına büyük bir tehlikenin habercisidir, ancak bunun farkında olanların sayısı pek fazla değil.

    Söylemeye çalıştığınız şeylerin farkında olan biri olarak birde müzikal anlamda gördüğüm eğitimden dolayı Fazıl Say ın söylemlerini o kadar yerinde buluyorum ki her iki anlamda da susmayacağım:)

    Bu yazıyı bir giriş olarak kabul ediyorum. Bende çok iyi biliyorum ki yazacaklarım çoğu kişi tarafından anlaşılmayacağı gibi eleştirilecekte.Keşke tüm derdimiz Sezen Aksu nun detone olup olmamasıyla doğru orantılı olabilseydi.

    Fazıl Say bir şekilde büyük bir yüreklilik göstererek karşı olduğu ve tehlikede olan gerçeklere kendi diliyle yanıt vermeye çalışıyor. Onu haklı bulurken susmak bana göre değil.

    Bu yazı dizisinin bir işe yarayıp yaramaması konusunda hiç bir düşüncem yok. Gerçeği isterseniz boşa kürek çektiğimi bilenlerdenim. Nesnel koşulların bizler gibi düşünen insanları harcadığı bir zaman diliminde Don Kişot vari bir davranıştır benim ki:) Çünkü bizler Denizlerin asıldığı dönemlerde çocukluğunu yaşamış kişiler olarak farklı boyuttan görüyoruz herşeyi.

    Ama en azından birileri bir şeyler yapabilmeli. En azından dile getirmeli. Müzik eğitimcisi olduğumdan en fazla müzik dilini kullanacağım. Ancak bunu yaparken bir üst yapı kuruluşu olan müziğin alt yapı tarafından nasıl ve ne şekilde biçim aldığını bilen biri olarak müzik dilinin dışına da çıkacağım.

    Yazı yazarken özel bir hazırlanma içersine girmem, bir şekilde doğaçlama üzerine kurulu bir yazma alışkanlığım vardır. Bu anlamda monoloğa dönüşmezse yazılarım bana en büyük iyiliği yapmış olursunuz.

    Gerçekleri nerede olursa olsun bir şekilde ifade etmek hepimizin her yerde görevidir diye düşünüyor size teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  3. Hemen hemen sabaha karşı dört sularıydı sanırım ve ben hala sayfanızda ve müzik kutunuzdaki o harika seçimlerinizi aşırmakla meşguldüm :) Arabamla yolculuk yaparken klasik müzik ve fransızca yorumlar dinlemeyi her zaman sevmişimdir. Bunun için size teşekkür etmeliyim öncelikle sevgili Sanem.

    Karmaşanın içindeki çözünürlükler gibiyiz sanki hepimiz. Sürekli dış çeperi zorlamamız biraz da bu özelliğimizden olsa gerek. Kendimi bildim bileli sorularıma cevaplarımı bulma çabalarım bana hayatımın yaşanası sığıntı bir liman değilde, her ne kadar sıradan dahi olmuş olsa bir anlamı olduğunu ve benimde bu yüzden kendimden minik küçük anlamlar katmam gerektiğini söyler durur. Başlangıçta herşey daha güzel veya kötüye gidecek gibi acabalar kurgulamaktansa, emek sarf edip olacakları izleme kabiliyetim kafi bir mutluluk değil ama dolulukla beni bir başıma bırakmıştır. Bu nedenle yaşama yorum getirebiliyor, yorum yapabiliyorum zannımca.

    Kimi zamanlar olumsuzlukları tabi bunda yaşanmışlıklarımın da etkisinde kalarak kendi kalemimle irdelerken, nezaket ölçülerini kaçırmam ve basma kalıp sözlerin dışına çıkıp sessiz çığlıklar atmam, suallerime bulduğum cevapların canımı yakmasından ileri geldiğini anlamış olmamdandır. Bu yüzden elbette susmayıp yazacaksınız ve sizden beklenen aslında budur okuyucu babında. Benimki sadece üzerine baharat serpiştirilmek istenmiş bir hiciv di.

    Ve sizin doğaçlama tabirinizle yazdıklarınızı beğeniyle, büyük bir keyifle okuduğumu bilmenizi isterim.

    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
  4. Yanda fotoğraflarını gördüğüm kişiler arasında Oğuz Atay'ın da, Cem Karaca'nın da olması; Anadolu insanının sizin hakkınızdaki eleştirisine içtenlikle hak veriyor olmanız (bir yazınızda), sizin hakkınızda çok olumlu düşünceler beslememe neden olmuştu.

    Öte yandan bunca okuma, dinleme, öğrenme ve paylaşma çabasını da gördüğümde size saygı duymuştum.

    Müzik bilgim elbette sınırlı. Güzel bulduğumu dinliyorum sadece. Bu yüzden imbikten geçirip önerdiğiniz, çoğu hüzün kokan, ezgi ağırlıklı harika şarkıları dinliyor ve mutlu oluyorum. Çabalarınıza bir kez daha teşekkürler.

    52 yaşında, evli, emekli bir yüksek mühendisim. Zamanın İTÜ devrimcilerinden, günümüz liberallerindenim. Hiç kimsenin düşüncelerinden, inandıklarından ya da inanmadıklarından dolayı yargılanamayacağını, suçlanamayacağını düşünüyorum.

    Bu söylediklerim Fazıl Say için de geçerli elbette. Ama Sezen Aksu için de... Sezen Aksu referandumdaki tercihini belirtmiştir. Katılır ya da katılmayız. Ama onun bu tercihine kızıp, sırf bu yüzden detonelerini, bestelerinin kötülüğünü konu yapmak bence yanlıştır. O zaman ben de Fazıl Say'ı bunu yapışı nedeniyle eleştirebilirim elbette.

    Kaldı ki, eliti Fazıl Say olan bir ülkede toplumun düzeyinin çok bile olduğunu düşünüyorum. Ben entelektüellerin asıl görevinin var olanı eleştirmekten çok, yeni ufuklar açmak olduğunu düşünüyorum. Topluma pozitif enerji yaymak, umut dağıtmak gibi bir görevleri olduğunu düşünüyorum.

    Neden mi? Beğenmediğimiz bu toplumu oluşturan aileler (anneler, babaları kastediyorum), son kuruşlarına kadar harcayarak bugünün aydın sınıfını finanse ettiler de ondan.

    Oğuz Atay, kitaplarında yurdumuzda gerçek suçlunun halk değil aydın sınıf olduğunu çok güzel anlatmıyor mu? Bizler, kendimizi ne kadar geliştirdik, ne tür üst değerler ürettik de, ne tür seçenekler sunduk da kızıyor ya da beğenmiyoruz bu toplumu.

    Neyse, özür dilerim siz buradaki eleştirilerin pek çoğunun muhatabı bile değilsiniz. Çünkü üretiyor ve paylaşıyorsunuz sürekli. Bunların bir kısmı özeleştiriydi belki.

    Başınızı ağrıttım...

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Sanem,
    Aslında bu konu, akademik seviyede tartışılmalı bence... Psikolojide aperseptif persepsiyon diye bir kavram vardır. Duygular ve önyargılardan arındırılmış bakış açısı. Müziği eleştirirken, duygusal arınmış olmak mümkün değildir. Bu Nedenle Sezen, Zülfü, Orhan, Müslüm derken insanlar savunma yapma gereği duyacaktır. O halde geriye.....

    YanıtlaSil
  6. ... O halde geriye tek objektif seçenek kalıyor: Akustik, müzikolojik, müzikal estetik vs kıstaslarına göre değerlendirmek... Bunu da Sanem öğretmenim zaten yapacaktır...
    Konuyu merakla takip ediyorum... Sevgilerimle
    Alper

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır