25 Ekim 2010 Pazartesi

Fazıl Say'ı anlamak yada anlamamak-3




Dünyadaki enstrumanların çeşitliliği karşısında şaşırabilirsiniz....

Saymaya kalkıştığınızda ilk aklınıza gelebileceklerle belki de bir kaç tane olabilecek enstrumanlar, kendimizi zorladığımızda sayıca artabilir.Ve yine yöresel özellikleri ve etnik çalgıları da işin içine aldığımızda bir hayli kalabalık sayıya ulaşabilirsiniz.

Hepsi bir şekilde duygu ve düşüncelerimizi anlatabilmek amacıyla kullandığımız araçlardır.

İşte bu çalgılar arasında "insan sesi" en doğal çalgılardan biridir.

Diğer çalgılar gibi kullananın elinde vezir de, rezil de olabilecek, doğduğumuz andan itibaren bizimle olan bir çalgıdır.

Atasözleri önemlidir. Bunlardan bir tanesinde der ki;

"Alet çalışır, el övünür..."

Hepimiz gayet iyi biliriz ki elimizdeki materyal ne denli iyiyse, ortaya iyi bir şey çıkartabilme olasılığımız çok daha fazladır.

Ve bu sebeptendir; bir çalgı almaya karar verdiğimizde kullanılan malzemeye dikkat etmemiz.

Ama ne yazık ki doğduğumuz andan itibaren bizimle beraber olan en doğal çalgımız insan sesine gerektiği önemi bazen vermeyebiliriz. En kolay deforme olabilen bir çalgıdır insan sesi. Bu sebeple çalgı olarak kendi sesini kullanmaya karar veren sanatçılar öncelikle sahip olunan bu değerin farkında olan kişiler olmalıdır. Evimizin baş köşesininde sakladığımız nemden,ısıdan, darbeden, tozdan vs. den sakındığımız çalgılarımızın ömrü gösterdiğimiz özenle doğru orantılıdır.

Ciddi anlamda sesinin bir çalgı olduğunu bilen ve önemseyen her ses sanatçısı yaşamı yasaklarla dolu bir hayata "evet" demek zorundadır.

Sadece ses sanatçıları değil, yaşamını sesiyle sürdürmek zorunda kalan tüm insanlar sahip olduğumuz bu olağanüstü olgunun ciddiyetiyle işlerini yapmak zorundadır.

Konuşma ve şarkı söyleme aynı mekanizmalar arasında oluşur.

Bu sebeple sanırım tüm insanlar ses konusuna gereken önemi vermek zorundadır.

Öncelikle bilmeliyiz ki ses çıkartma organımız ağız gibi düşünülse de ses bir çok sistemin devreye girmesiyle oluşur. Bu devrelerden birinde meydana gelen yanlış bir kullanım sesin kalitesinde öylesine etkendir ki, işte hiç hesaba katmadığımız ve doğal olarak dinleyeni çileden çıkarabilecek şeyde budur.

Normal hayatımızda hiç farkına varmadığımız bu özellik, eğer sanat alanında sesimizle ilgili bir çalışmayı içeriyorsa kesinlikle haberdar olmamız gereken, hem kendimiz hemde yaptığımız işe duyduğumuz saygıyı ortaya koyan gerçeğimizdir.

Sesin bir titreşim olduğunu ve bu titreşimin oluşabilmesi için havaya ihtiyaç duyduğumuzu hepimiz biliyoruz. Doğal olarak doğru ve temiz bir ses in oluşmasında nefes almamızı ve vermemizi sağlayan organlarımızda son derece önemlidir.

Ağzımızın hemen sonunda boğazın başladığı yerde ses telleri adını verdiğimiz çizgili kaslardan oluşmuş bu et parçası ergenlik dönemiyle birlikte sesimizin özelliğini oluşturur. Erkeklerde kadınlara göre hemen hemen iki kat daha fazla bir büyüme görülebilir.Görülmeyebilir de...

Fizik kurallarına göre bir sesin kalınlığı ya da inceliği uzunluğuyla doğru orantılıdır.

Doğal olarak bu ses teli adını verdiğimiz kasın fazla uzaması kalın sese, çok fazla uzamaması da ince sese sebep olur.

Ses tellerimizle ilgili olarak kendimize özgü bu gelişim süreci bittikten sonra sahip olduğumuz ince , kalın yada orta ses, eğitimle ses sınırı geliştirilse de karakteristik özelliğinde çok fazla değişiklik olmaz.

İnsanlar sahip olduğu sesin sınırını bilmek ve onunla bir ömür geçireceğinden bu sınırları zorlamaması gerektiğini asla unutmamak zorundadır. Bu anlamda kendimizi zorlayarak, sahip olmadığımız bir ince ses e ,yada kalın sese yüklenmek ses tellerinin zedelenmesinde en büyük etkendir.

Gırtlağımız ise ses çıkartmak üzere yapılanmamıştır. Onun görevi havayı uygun hale getirmekten başka bir şey değildir. Ancak ne yazık ki ses sanatçılarımızın büyük bir kısmı gırtlağı ses çıkartmak anlamında düşündüklerinden son derece zarar verici bir davranış şekliyle ses tellerine yapabilecekleri en büyük kötülüğü yaparlar.

Çünkü bir sesin kalitesi ses tellerinin doğru pozisyonda olabilmesiyle doğru orantılıdır. Ses tellerini doğru pozisyona sokmak alıp verdiğimiz havayı kontrol edip edememizle ilgilidir. Bu anlamda ses için akciğer nefesi değil, diyaframdan kullanılarak alınan hava sesin uzamasını sağladığı gibi ,çok daha az enerfi sarfetmeyi beraberinde getirdiğinden ses tellerinin zarara uğramamasını sağlar.

Hava olmadan ses çıkmayacağı için ve ses tellerininde sesin titreşmesi konuşma yada şarkı söylememizin başlangıcı olduğundan bu gerçeğin farkında olmayanlar kendilerine en büyük zararı verirler.

"Ses tellerinin üstüne basmak" şeklinde kullandığımız bir deyimle sesin oluşumunu, özellikle ince ses çıkartabilemek anlamında , bu kasın aşırı derece de yıpranmasını sağlarlar. Sonuç olarak doğru bir ses çıkmaz zaten. Çıkan ses son derece hışırtılı ve zorlamayı hissedebileceğiniz bir özellik taşır.

Bir süre sonra bu aşırı zorlamadan yıpranan ses telleri sahip olunan ses sınırının aşağısına iner. Son derece güdük bir duruma gelir. Bu da bir ses sanatçısı için son un geldiği anlamı taşır.

Sezen Aksu şarkı söylerken gırtlak bölgesini fazla kullanan bir sanatçı olduğundan sesi çok parazitlidir.

Ses aynı zamanda ağız boşluğunda da oluşur.

Çalgılara dikkat ettiğinizde tüm çalgılarda sesin yayılmasını sağlayan boşluklar görürsünüz. Gitar gibi, ud, gibi, kemandaki "f" boşlukları gibi...

Doğal olarak sesimizin yayılması için ağzımızın açılması gerekir. Operacıların bizlere abartılı gelen şarkı söyleme biçimlerine dikkat ediniz. Hepsi olabildiğince ağızlarını açarlar. Çünkü sesin dışarıya yansıtılması, yani fırlatılması gerekir.

Ağız boşluğunda ses üretenler ne yazık ki ağızlarını açamazlar. Ağızlarını açamadıklarından bu kişilerin seslerini çok fazla duyamadığımız gibi, bazı harflerin ; "a", "o" gibi başka harfleri duyarsınız.

Ve yine Sezen Aksu, gırtlağına fazla bastıran bir sanatçı olduğundan şarkı söyleme esnasında yorulma alametleri gösterdiğinde sesi ağız boşluğunda oluşturur ve doğal olarak son derece cılız bir ses ve ne dediği anlaşılmayan harfler duyarsınız.

Tabii bir de sesin tınlaması vardır.

Sesin tınlaması, yoğunluğu, gürlüğü,ve ses rengi ;göğüs, yutak,sinüs boşluklarında ve son olarak ağız boşluğunda şekil alır. Bütün bunları doğru olarak kullanan sanatçıların seslerini duyduğumuzda alınan haz inanılmazdır.

Sezen Aksu sesin tınlaması için genellikle burun bölgesindeki sinüs boşluğunu kullanan bir sanatçı. Ve doğal olarak kulağımıza gelen tınlama bir şekilde; hımlama şeklinde duyulan bir tını olduğundan rahatsız edicidir.

En güzel şarkı, konuşur gibi anlaşılır olan şarkılardır. Müzikte söz ile melodinin uyumuna prozodi diyoruz. Gerçekten son derece önemli bir olgudur prozodi.

Şarkılarımızın büyük bir kısmı ne yazık ki prozodi hatalarıyla doludur. Şarkılarımızda bu denli çok prozodi hataları varken, şarkı söyleyen kişinin de özellikle diksiyonunda bir çok hata varsa kelimelerini doğru kullanamıyor, seslerin oluşturulmasında organları fiziksel ayarlama çalışması olarak tanımlamıyor demektir.

Bir sanatçı kendi başına bir varlık değildir. Ve var olma sebebi karşısındaki kişilerdir. İster ciddiye alsın ister almasın, izleyicisi dinleyicisi olmayan bir ses sanatçısı düşünülemez. Bir şekilde karşılıklı bir alışveriştir. Bu sebeple özellikle ses le ilgili bir işlevi olan sanatçının sadece melodilerine değil, kullandığı dilede dikkat etmesi gerekiyor.

Ne yazık ki Sezen Aksu nun bir çok şarkısında prozodi açısından sayısız hata olmasına karşılık, özellikle Türkçe yi kullanmadaki son derece yanlış yöntem çoğunlukla sözlerinde ne dediğinin ilk çırpıda anlaşılmayan bir söylem biçimi şekline gelmiş olması bir hatadır.

Çünkü bir şarkıyı doğru yorumlayabilmek bir dilin tüm özelliklerinin bilinmesini gerektirir. Şarkı sözlerinin anlaşılırlığı dilin doğru kullanılmasıyla eş değerdedir.

Bunlar benim kişisel görüşlerim değil, akademik anlamda doğru olan bilimsel çalışmaların Sezen Aksu nun şarkı söyleme biçimi üzerindeki örneklenmesidir sadece.

Çok doğal olarak ciddi bir eğitimi içinde barındıran bu çalışmaları göz ardı etmek beraberinde son derece kötü bir yorumu getirecektir.

Fazıl Say ın 10 sesten 7 si kirli demesinin altındaki bilimsel gerçeklerden bir kaçı bunlardır. Tahmin esersiniz ki bu çok daha derinlikli bir konudur.

Ve bir sanatçı bir parçaya başlarken parçanın tonundan çıkıyorsa yani detone oluyorsa bu salt sesinin kötülüğüyle ilgili değildir. Aynı zamanda işitsel anlamda bir bozukluk var demektir.

Detone olmak kendine ve yaptığı işe saygı duyabilen bir ses sanatçısı için ölümle eş değerdedir.

sanem uçar

2 yorum:

  1. Aydınlanmak bu olsa gerek.
    Işık gibi kelimeleriniz.
    O zaman dönem sanatçılarının, tabi siz bununla şimdi kimleri kast ettiğimi çok iyi biliyorsunuzdur, hepsine birden takunyalı devrimin sanatçıları da diyebiliriz, yada yardakçıları, el vermişleri, sürükleyenler, boyun eğenler. Oysa Nazım sürgünde olduğu karadeniz kıyısındaki varnadan seslenirken kullandığı diyaframla gözlerimin buğulamasına sebep olmuştu. Ne diyordu Nazım hatırlayalım isterseniz.

    Memleketim, memleketim, memleketim,
    ne kasketim kaldı senin ora işi
    ne yollarını taşımış ayakkabım,
    son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
    şile bezindendi.
    Sen şimdi yalnız saçımın akında,
    enfarktinda yüreğimin,
    alnımın çizgilerindesin memleketim,
    memleketim,
    memleketim.

    sizinde bu yazınızdaki aydınlığınızın ışığında, gerçek sanatçılar edebiyete intikal etmiş olsalarda yüreklerimizdeki yerleri hala cap canlı ve bize kazandırdıklarıyla var olmaları sonsuzluk gibi değilmi sevgili arkadaşım.

    Yüreğinize sağlık.
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle öyle:)

    Ve o kadar çok doluyum ki bir çok anlamda, Fazıl Say bir şekilde itici ivme oldu benim için.

    Amacım kimseyi rencide etmek değil. Kişilerle sorunum olmaz benim. Kişi bir şekilde "var" ise ve varlığını bir şekilde ortaya koymak için bir çok şeyi araç olarak kullanıyorsa, eleştirilmeyi göze alabilecek yüreğe sahip olmalıdır.

    Okuyucu, dinleyici, izleyici aptal değildir.

    Aptallaştırılmaya çalışılsa bile direnenler kesinlikle vardır

    Onları aptal gibi görüp, bir sürü saçmalığı yada yanlışı bize doğru diye göstermeye çalışan zihniyete karşı bir duruştur benim ki.

    Tabikii devam edeceğim:))))

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır