26 Ekim 2010 Salı

Fazıl Say'ı anlamak yada anlamamak-4




Söz konusu sanat olduğu zaman, özellikle de müzik, müziğin diğer sanat dallarından hemen ayrılan ethos özelliğiyle, yani doğrudan ruhu etkilemesi özelliği, yaşama bakış penceremizdeki farklılıkların ve kendimizi geliştirmek adına yaptığımız donanımlar seçimlerimizde doğal olarak etken olacaktır.

Bunu kabul etmekle birlikte, kabul gören "Renkler ve zevkler tartışılmaz" düşüncesinin egemen olduğu ülkemizde şu anda yapmaya çalıştığım şey son derece anlamsız gelebilir kişilere...

Ben tam tersine renkler ve zevklerin tartışılabilir olduğuna inanırım.

Ancak hemen herşeyi son derece keskin bilimsel gerçeklerle değerlendirmek ve sıyırıp atmak çok ta doğru gelmiyor açıkcası.Bu gerçeğine rağmen Sezen Aksu yu sanatçı olarak kabul edebilme olasılığımız vardır. O halde bana göre söylenmemiş şeyler var, söylenmesi gereken...

Öncelikle sanatçı tanımlamasının ne ifade ettiğini ortaya koymak gerekir. Ucundan kıyısından bilimsel gerçekliği ortaya koymaya çalışırken ondaki sanatçı tanımlamasının eksikliklerini de ortaya koydum açıkcası ama çok net bir şekilde değil.

Sezen Aksu kadar olmasa da ses açısından eleştirilebilecek bir başka sanatçı Zülfü Livaneli'dir örneğin.

Ama Zülfü Livaneli ' de öylesine güzel bir sanatçı kimliği vardır ki, sesindeki bu eksikliği görmemezlikten gelebilirsiniz. Çünkü onun müzisyen kimliğiyle sesli eserlerinin dışında büyük emekler verdiği sözsüz eserleri de vardır.

Film müziklerinde bir kusur bulamazsınız örneğin.

Çok daha önemlisi bize ait önceden ret edilen ve küçümsenen bir çalgının, yani sazın, tekrar gün ışığına çıkmasını ve bu çalgının önem kazanmasını sağlayan bu toprağa ait bir kültürü benimsemiş felsefeyi görürsünüz.

Konumuz müzik olduğundan Zülfü Livaneli ' nin diğer sanat dallarındaki sinema gibi , edebiyat gibi alanlardaki çalışmalarına hiç girmiyorum.

Beste yapmak derin bir müzik bilgisini içerir. Müziğin alfabesi olan notaları bilmeden beste yapmak son derece ilkel yöntemdir.Bir kayıt cihazına aklına gelen melodileri kaydetmek ve buna söz eklemek beste yapmak değildir.Bu arabesk bir dünya görüşünün en güzel örneğidir.Bu anlamda kendi adıma konuşacak olursam dersine girdiğim sınıflarda hiç bir zaman genelde müzik kitaplarındaki ezgileri kullanmamışımdır. Her sınıfta o sınıfın iklimine uygun, o anda doğaçlama bir şekilde oluşan parçaları gerek çalgı müziğine uygun olarak, gerekse sözlü eser şeklinde ortaya koyarken beste yaptığımı hiç düşünmemişimdir. Onların beste sınıfına girebilmesi için ayrı bir çalışma gerekecektir...

Beste yapmak bir bütün halinde anlatılmak istenen duygu ve düşüncenin müzik yoluyla aktarılması şeklinde onun çok seslendirilmesinden, kullanılacak çalgıların dağılımına, verilmek istenen duygunun coşkusuna uygun bir orkestrasyon bilgisine sahip olabilmektir.

Aranje etme yeteneğinden yoksun bir besteci düşünülemez. Ve melodinin anlatmaya çalıştığı ifadeyi güçlendirecek çok seslendirmeyi, yani armonizeyi bilmeyen bir besteci olamaz.

Eserler bu özellikleriyle bir bütündür. Ve kişi beste yaptığını iddaa ediyorsa bu bilgilere sahip olmalıdır. Bir yere bir şekilde kaydedilmiş bir melodiyi dinlenebilecek hale getirebilmek için başka müzisyenlerin oluşturduğu, aranje, armonilerle düzeltilmiş bir beste kime aittir gerçekte?

Bu sebeple Sezen Aksu bestelerini tartışma koşulunun olmadığını kolaylıkla söyleyebilirim.

Bir şekilde söylediği şarkıların müzik tarihi içersinde nasıl bir yerde durduğu en önemli konudur.Bu kesinlikle, Türk Müziği motifleri, zaman zaman Türk Müziği ritimlerinide içine alıp bu müzikleride arabeskleştiren sözüm ona pop gibi gözüken özünde tartışılan arabesk müziğinden çokta farklı olmayan bir türdür.

Bildiğimiz gibi pop müzik adını verdiğimiz müzik, popüler kültür kaynaklı bu kavramın kısaltılmış şeklidir. Açılımı; gelip geçicidir...

O an için bizlerde bir etki yaratan ama yarın bir şey ifade etmeyecek anlamını taşır. Ancak biliyoruz ki pop müzikte de bu tanımın dışına çıkıp klasikleşmiş bir çok parça vardır. Bu arada aklıma gelmişken yazayım. Klasik kavramı da eski anlamında kullanılmaz müzikte. Her an her zaman ihtiyaç duyulan anlamındadır.

Sezen Aksu gerçekten çok akıllı bir sanatçıdır bana göre. Çoğunlukla gerçekten iyi müzisyenlerle çalışmışlığı vardır. Bu iyi müzisyenlerin düzenlemeleri ve eserleri sebebiyle bir yere gelebilmiştir.

Kendine ait eserler ise tamamiyle pop ve hatta popun dışında arabesk müzik özelliklerini çok daha fazla içinde taşıyan müziktir. Halka ait yada sanata ait en ufak bir kıvılcım bulamazsınız. Hatta var olanı tahrip eden bir özellik gösterir.

Sizlere iki müzik dinletmek istiyorum.

Nadir Göktürk ün bestelediği, Hüsnü Arkan ın sözlerini yazdığı Ezginin Günlüğü grubunun seslendirdiği "Sigaramın Dumanına Sarsam" adlı eseri hem bu gruptan hemde Sezen Aksu dan dinleyebilirsiniz.

Ezginin Günlüğü-1980



Sezen Aksu-1980



Arada duyacağınız fark anlatmaya çalıştıklarımdır.....

En büyük korkum ise arada bir fark olmadığını düşünen bir algının yerleşmiş olmasıdır.

sanem uçar

3 yorum:

  1. Sevgili Sanem

    Yazdıklarınızın ışığında zaten defalarca dinlemiş olduğum her iki parçayı tekrar dinleme fırsatı verdiğiniz için öncelikle size teşekkür etmek isterim. Bu seferki yorumum nacizane bir dinleyici bazında olacaktır elbette. Her iki ses arasındaki kulağa dolgu yapan bariz kirlilik farkı kendini oldukça net hissettiriyor, bunu belkide senin anlatımın ışığında dikkat vererek dinlemiş olmamadan anlayabiliyorum.

    Fakat işin tuhaf kısmı özellikle duygu bazlı, slov tarz parçalar dinlemeyi tercih eden biri olarak müziğin o an içimizde var olduğumuz ruhiyatla oldukça ilişkili olduğuna inanıyorum. Ezginin günlüğünü dinlerken sanki akdeniz veya ege sahillerinden birinde, melankoli takılan, akşam üzeri şarap kadehi elimde görüntüsüyle kendimi hayal ederken, Sezeni dinlerken yazı masama gömülmüş, kendi kelimelerimin karmaşasında dibe batmış veya bir kentin izbe sokaklarındaki bir bar köşesindeki, en karanlık masadaki yitik adamı oynuyorum hissine kapılıyorum. Bana bunu hissettiren, seslerden ayrıştırdığım arka fondaki sazların neden olduğu kanaatine vardım :) lütfen müzik konusundaki cehaletimi hoş gör. Ama kesinlikle iki solist sesi arasındaki farkı algılamamak, yine söylüyorum bunu, senin yazdıklarının ışığında kesinlikle imkansız değil. Bu o kadar net ki. Ve Sezenin müziği gerçekten arabesk vari, hadi içelim, bir daha içelim cinsinden dinleti olmaktan çıkıp, dinleri eyleme sürüklüyor bir nevi.

    Bu yüzden halkımızın bu günkü yapısıyla Sezen Aksu türündeki sanatçıların iki dudak arasındaki söylevlerine kulak veriyor olmaları ve bu sanatçıların o sözde söylevleri sırf bu nedenle siyasal yaşam için tehlike arz ediyor :) Ahmet yine döndü dolaştı işi siyasete bağladı diyeceksin eminim. Buda benim kusurum olsun sevgili arkadaşım.

    Size iyi geceler diliyorum
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
  2. :))) Çok iyiydi bence.

    İki ses arasındaki farkı hissettirebildiysem kendimi mutlu sayarım.

    Çok kolaylıkla Mozart ın bir eserini de söylem tarzımızla, orkestrada kullanılan çalgıların dağılımlarıyla "arabesk " hale getirebiliriz.

    Bir konu da gerçekten rahatsızlık duyuyorum. Arabesk kavramını 70 li yıllarda tartışıyor olsaydık söylenecek şeyler gerçekten çok daha farklı olurdu. Söz konusu müzik olduğunda arabesk müziği eleştirmek çok daha farklı bir şey olurdu.

    Bizde arabesk müzik diye başlayan olgu tamamiyle şekil değiştirerek bir yaşam biçimi haline gelmiştir ve tehlikeli olan boyutta budur.

    Bunlara değineceğim ama yinde de vurgulayayım istedim.

    Çok haklısın, müzik önce dinlemeyle başlar, en çok hangi müziği dinliyorsan bu bir süre sonra bu dinleme alışkanlığı zevke dönüşür. Zevke dönüştüğü andan itibaren senin bir parçan olacaktır ve yaşamı algılama biçiminde ister istemez onun gösterdiği yolda olacaktır.

    Yaşama bakışında gerçekleri görebilen, ve gördüğü bu gerçekliği kabulde zorlanan kişilerin çok fazla mutlu olabileceğine inanmıyorum. Arada bir mutlu olabiliriz bizler:).

    Bu sebeple ister istemez seçimlerimizde bize hitap edecek melodiler içinde bir parça hüznü barındıran özellik taşıyacaktır. Seçimlerimiz müzik açısından genelde minör tonda olacaktır. Bu hüznü arabesk müziğin hiçliğiyle karıştırmamak gerekir. Yani slov ve duygulu parçaları seçmenin nedenleri belkide bundandır:)

    İşi yine siyasete bağlamak, bence hata değil . Bizde siyaset kirlendiği için bu tanımı farklı algılayabiliyoruz çoğunlukla ama var olan duruma bir bakış açısı olarak değerlendirdiğimden siyasetin olmadığı bir alan da düşünemiyorum aslında.

    YanıtlaSil
  3. "Yaşama bakışında gerçekleri görebilen ve gördüğü bu gerçekliği kabulde zorlanan kişilerin çok fazla mutlu olabileceğine inanmıyorum. Arada bir mutlu olabiliriz bizler:)."

    Belki de kaleminizden o an için öylesine dökülmüş olan hisleriniz, kimileri için kendine özgü bakış açılarıyla sıradanlık taşıyan, ardı ardına konuşur gibi sıraladığınız şu son bir kaç cümle, her gün ama her gün yaşanır olan bir olgu olarak o kadar yalın tasvirliyor ki bizleri. Ne kadar da doğru bir tespit. Arada sırada mutluluğun o gamzeli tebessümüne sahip olmak. Ve bunu bilme aşamasındaki o buruk hüznümüz ve yine göçebe mutluluklarımız. Düşünüyorum da suç ve suçu yaratan nedenler arasında gidip gelen kısa yazılmış anekdotların içine adeta sığdırmaya çalışmışız, bütün firarlarımızı biz. Belki ondan müzik, belki ondan sinema, belki ondan okumayı bir türlü bitiremediğimiz kitap sonları, belkide ondan sergi sergi dolaşıp ressamın renklerinde aradığımız kendi kayıp sözlerimiz. Hani nerdesiniz dediğimiz.

    Belkide
    yaşadıklarımızı mısralara sığdırmak
    bu yüzden
    bu kadar kolay bizim için.

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır