Sanatın ya da sanatçının ret edişleri çoğunlukla bir sürekliliği içinde barındırır. Ret ederek bir yerde kesintiyi sağlamak adına değildir. Sanatçı kimliğindeki bu gidiş geliş bir yerde sanatçının iç dünyasındaki savaşın simgesidir. Son derece dalgalı bir denizde yelken açmış bir gemici gibidir sanatçı.
Zaten sanat, hangi dal olursa olsun, sanatçı için kendini ifade edişin bir yolu olduğundan, yaratılanlarda da düz bir çizgiyi bulabilmek kolay değildir.
Kendini ifade etmek aynı zamanda bir iletişim kurma yolu olduğundan, sanat yoluyla diğer insanlarla iletişim kurmaya çalışan sanatçının iletişimi alışık olduğumuz biçimlere benzemeyecektir.
Bu iletişimde diğer insanlarla kurmaya çalıştığımız dingin ilişkinin yerini zaman zaman anlaşılmayan, kavgacı, ters, şekillere dönüştüğünü gördüğümüzde bir tokat gibi yüzümüze çarpacaktır.
Sanatçı kimliğindeki kabul etmeyen, boyun eğmeyen, kendinden başkasını görmeyen bu doğal yapı aynı zamanda sanatın içinde hep var olmasına rağmen zaman zaman farklı bir biçimde dışarıya da yansıyarak büyük kavgalara da sebep olmuştur.
Edebiyat tarihine baktığımız da Nazım ın edebiyat sahnesinde yerini aldığı o ilk dönemlerde siyasi kimliğinden önce kendinden önceki edebiyatçıları ve yaptıklarını ret eden başkaldırıyı görürüz.
1929 yılında Resimli Ay dergisindeki "Putları Yıkıyoruz" kampanyasıyla başlayan tartışma edebiyat tarihinde oldukça hararetli anlara sebep olacaktı.
Neler olmuştu?
Nazım dizeleriyle o devrin önde gelen isimlerinin şişirildiğini ve aslında bir balon olduklarını anlatır.Ve o dönemin Türk Ocakları Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver de eleştirilerden payını alınca bir gurup Türk Ocaklı genci Resimli Ay ın üstüne göndererek bastıracaktır.
Ortalık oldukça hararetlendiğinden, ortayı bulmak isteyen edebiyatçılardan Yusuf Ziya Ortaç ise aslında Nazım ın put kırmaya çalışırken pot kırdığını söyleyecektir.
Tamamiyle siyasi bir olgunun dışında edebiyatta şiire yeni bir biçim kazandırmak uğruna başlayan bu kavga daha sonraları siyaseti de içine alacaktır.
Bildiğiniz gibi Peyami Safa nın 9. Hariciye Koğuşu otobiyografik bir eserdir ve Nazım a ithaf edilmiştir.
Zamanla Nazım Hikmet ve Peyami Safa arasında gerek edebiyata bakış açısı gerekse dünya görüşlerinin farklılığı yüzünden karşılıklı olarak yazılanlar çok sert olmakla birlikte edebiyat açısından bir hayli güzel eserlerdir aynı zamanda. Hiciv anlamında tabii.
.....sen bu kavgada
bir nokta bile değil,
bir küçük, eğri virgül,
bir zavallı vesilesin....
ben kızabilirmiyim sana?
sen de bilirsin ki benim adetim değildir
bir posta tatarına
bir emir kuluna sövmek,
efendisine kızıp
uşağını dövmek....
(Nazım Hikmet)
Cevap gecikmeyecektir.
.....Bre toprak altında yatan
büyük Türk ölülerine çatan!
Bre tümen tümen kıtır bom
Bre tümen tümen plavra
Bre işçiye yalan
ölüye iftira atan
sağı solu katan
Bre kalpazan....
(Peyami Safa)
9. Hariciye koşuğu Nazım a hiç ithaf edilmemiş gibi....
Nazım Hikmet le diğer edebiyatçılar arasında yaşanan atışmaların belki de en ilginçlerinden biri Necip Fazıl Kısakürek ,le olanlardır.
Aynı okulda başlayan dostluk düşmanlığa dönüşmüş gibi gözükse de, Nazım Hikmet Ve Necip Fazıl Kısakürek arasındaki ilişki gerçekten düşündürücüdür.
Sultanahmet Cezaevinde yatarken Kısakürek Nazım ı ziyarete gelir. Şu konuşma geçer aralarında;
"Nazım, benim rejimim olsa seni asardım. Fakat bu hiçlik rejiminde fikirsiz ve imansız insanların seni süründürmelerinden müteessirim. Onun için ziyaretine geldim.."
"Benim rejimim olsa, ben de seni asardım. Sonra da darağacının başında ağlardım.Seni anlıyorum. Bil ki; bu soylu tarafının daima takdircisi olarak kalacağım.."
Ancak bunlar bilinen ilk edebiyat ve siyasi ayrılıklarından doğan kavgalar değildir. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy arasında da çok şiddetli kavgalar olmuştur. Bunun ortaya çıkışında dünya görüşlerinin farklılığı vardır ve edebiyata taşınmıştır.
Her ikisininde vatanseverliği tartışılmaz olan bu iki sanatçı birbirlerini "hain" olarak nitelemede geri kalmamışlardır.. Akif e göre İslamdan uzaklaşmak memleketi bu hale getirirken Fikret e göre İslam bu ülkeyi bu hale getirmiştir.
Başlayan kavga şiirlere yansıtılmış olmasına rağmen bu tartışmada oluşan şiirlerini kendi kitaplarına her ikisi de almamıştır.
Bu da göz ardı edilmemesi gereken ayrı bir gerçektir.Yinede elimizde bu örnekler var:
Din şehit ister asuman kurban,
Her yer, her taraf kan, kan,kan
Beşerin böyle dalaletleri var,
Putunu kendi yapar kendi tapar
(Tevfik Fikret)
Şimdi allah söver,
sonra biraz bol para ver
Hiç utanmaz
Protestanlara zangoçluk eder...
(M.A.Ersoy)
Evet edebiyatçılarımız arasındaki kavga hiç ama hiç bitmeyecektir. Belki böylesine hararetli olmasa da bu çekişmelerin ve tartışmaların sonucunda edebiyat yeni bir ivme kazanacaksa biz okurlar karlı çıkacağız demektir
Bir kavgayı ve tartışmayı dolaylı olarak desteklemekte böyle bir şey işte...
sanem uçar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır