27 Şubat 2011 Pazar

Sevme!!!



Bu ülkede eğitim düzeyinin henüz ilkokul üçüncü sınıfına eşit bir düzeyde olduğunu bilmeyen biri çok kolaylıkla özellikle internet ortamında çeşitli paylaşım sitelerini incelemiş olsa ülkedeki edebiyat ve sanatsever yazıların çokluğu karşısında şöyle bir duyguya kapılabilir;

Aman ne güzel bir ülke, herkes sanatsever, herkes edebiyatçılarını yakından tanıyor, onların eserlerini neredeyse ezbere biliyor, kültür seviyesi böylesine yüksek başka bir ülke olamaz...

Herhangi bir nedenle bilgisayarın başına oturduğumda, karşıma çıkan onca edebiyatçı bolluğunda, edebiyatçıların eserleri ,özellikle şiirleri karşısında neye uğradığımı şaşırıyorum. İyi bir okur olmama rağmen, kuşkusuz bilmediğim çok şeyler olacağını dikkate almama rağmen,bu kadar çok bilmediğim şeyler konusunda afallıyorum. Kendimi kör cahil bir durumda hissettiğim anlar bile olabiliyor:)

Yeni edebiyatçılara genelde biraz temkinli yaklaşıyorum. Kuşkusuz içlerinden sıyrılıp edebiyat tarihinde hak ettiği yeri alacak bir çok kişi olmakla beraber, genele baktığımda bu temkinli yaklaşımım edebiyat zevkimi yok etmemesi açısından oldukça iyi geliyor bana.

Ama gerçekten edebiyat tarihimizde yer etmiş onca edebiyatçının eserlerinin bir şekilde kullanılması kabulde zorlandığım şeylerin başında geliyor. Kelimenin tam anlamıyla bir kullanma eylemi söz konusu. Bunca edebiyatseverliğin altında gerçek bir sevgi ve saygıyı göremiyorum.

Edebiyatçılarımızın eserleri işe geldiği şekilde kesilip biçiliyor ve orada burada paylaşılırken şekil değiştirerek öyle bir erozyona uğruyor ki , bu benim bildiğim eser mi? diye şaşkın bir şekilde yazılanlara takılıyor gözlerim.

Oblomov' u bile gölgede bırakacak ruhumuzun her tarafına sinmiş tembelliğimizle edebiyatçılarımızın eserlerini alıp okumak yerine, orada burada kırpılmış ve deforme edilmiş şekilde yazılan yazıları, şiirleri kopyala -yapıştır yöntemiyle paylaşmak nasıl bir mantığı içinde barındırır anlamakta zorlanıyorum.

Nasıl bir mantığa sahip olduklarını anlamak gibi bir çaba sarfetmiyorum artık. Ama bütün bunlar gerçekten edebiyatımıza büyük ölçü de zarar veriyor, işte bu gittikçe önemli olmaya başladı benim için.

Kendini bilmez kişilerin kendi çıkarları adına edebiyatçıların eserlerini böylesine sömürmesine alışıyormuyuz ne? Bu bana ürkütücü geliyor açıkcası. Çoğu kişiden ses gelmiyor ne yazık ki... Başa çıkılmayacağının ön görüsüyle mitoz bölünmeye uğramışcasına bu katliam büyüdükçe büyüyor.

Çok yakın bir gelecekte çocuklarımızdan Nazım Hikmet, Can Yücel, Edip Cansever vb gibi bir çok edebiyatçımızın hiç duymadığımız şiirlerini, yazılarını, sözlerini duyarsak şaşırmayalım. Bütün bunlar edebiyat sever kimliğimizin bir parçası olmaya başladı. Ya da, bir konuya açıklık getirmek için bazen bir edebiyatçının bir yazısından küçük bir alıntı, veya şiirinden bir kaç dizeyi almak gibi bir eylemi anlamsız bulmamakla beraber, bu edebiyatçılarımızın şiiri, yada yazısı sadece bu alıntıdaki şekliyle beyinlerimize yerleşirse yine şaşırmayalım...

Severken öldürüyoruz edebiyatı, edebiyatçılarımızı, onların ırzına geçiyoruz dersem anlamsız bulunmasın sözlerim.

İçim yanıyor benim, ya sizin?


sanem uçar

8 yorum:

  1. Haklı bir serzeniş. Gerçekten kabak tadı vermeye başladı. Çok daha önemli noktaları yazınızda belirtmişsiniz. Başa çıkılacak gibi değil. Ne yapılabilirliği konusunda umarım önerileriniz de vardır. Ben biraz umutsuzum da...

    Selahaddin Kem

    YanıtlaSil
  2. Ben de umutsuzum aslında Selahaddin bey. Önerilerim kişisel öneriler olacaktır. Daha doğrusu kişisel olarak yaptığım şeyler.

    Paylaşım sitelerinde buna benzer yanlışlıkları gördüğümde müdahale ediyorum öncelikle. Genellikle çok sevimsiz olarak kabul görülüyorum. Çok umrumda olmuyor sevimli gözükmek yada gözükmemek...

    Paylaşım sitelerinin dışında özellikle bloglar bu anlamda yanlışları körükleyen yerlerden biri de. Kişisel bir özellik taşıdığından serbestlikle özgürlüğü birbirine karıştıran kişilerle dolu blog çöplüğü var aynı zamanda.

    Garip bir tatminsizlikle dolu yaşantı kendini özellikle bloglarda öylesine belli ediyor ki, onay bekleyen, alkışlanmayı bekleyen yazım şekilleriyle etraflarında oluşan izleyici kalabalığında yanlışlar arttıkça artıyor. Bu sebeple izleyeceğim blogları özenle seçmeye gayret ediyorum.

    Buna rağmen bir konu araştırırken karşıma çıkan bir anlamsızlık olduğunda müdahale ediyorum yine. Özellikle alıntı yaparken kaynak göstermeyen kişileri ciddiye bile almıyorum. Kopyala yapıştır mantığının hakim olduğu yerleri görebilmek çok kolay.Kendi düşüncesini bilimsel verilerle bezemeyen kişileri ,ciddiye almıyorum doğal olarak. Ancak yanlış varsa uygun bir şekilde yanlışı göstermeye çalışıyorum. Çünkü yanlış çok hızlı bir şekilde artan bir ivmeyle çoğalıyor.

    Bunları yaparken yine de sonucun çok fazla değişmeyeğini bilmeme rağmen, kendimi iyi hissediyorum. Yanlış bir bilgi yerine bilgisiz kalmak çok daha kutsaldır.

    YanıtlaSil
  3. Selahaddin Kem28 Şubat 2011 12:29

    Bunlar sorumluluk sahibi bir kişinin doğru yaklaşımları. Hepimizin aynı duyarlılığı göstermesinden yanayım. Çoğunlukla yanlışı fark etsek bile düzeltme yoluna gittiğimizi sanmıyorum. Ben bir daha uğramama davranışı gösteriyorum. Hiç fark etmeden bu sorumsuzluğum karşıma kendi çocuğumla çıkabiliyor.Daha geçen gün bunu yaşadım. Hazırladığı bir ödevi bana gösterirken yanlış olduğunu farkettiğimde netten aldığını ve doğru olduğunu ısrarla savundu.

    Bu anlamda kendi adıma sizi bir çok konuda referans olarak gösterebilirim. Doğal olarak sizin seçimleriniz başkaları içinde önemli olacaktır. Bloğunuza baktığımda izlediğiniz çok fazla blog yok gibi gözüküyor. Doğru kişilerin izlerini takip etmek gerekir bence:)

    YanıtlaSil
  4. :)))) Güzel sözleriniz için teşekkürler. Herkes en azından bu çok önemli konuda elinden geleni yapmalıdır...

    Ancak bir konu da haksızlık etmemek gerekir. Nette gerçekten son derece özverili çalışmalar segileyen bir çok yer kuşkusuz var. Çok fazla blog izlemediğim doğru, yukarı da anlattığım sebeplerden...

    Kendi bloğumda izlemeye aldıklarım ise öylesine seçimler değildir benim için. Çok daha fazlaları var tabikii. Ancak görsel anlamda da görüntü kirliliğine sebep olmamak gibi kişisel bir tercihimde var.

    Ve net, aklında başında yazıları takip edebilme olanağı sunuyor . E-posta yoluyla ilgimi çeken konularda yeni eklentilerin habercisi oluyorum.

    Ben ise, herkesin kendi izini sürmesinden yanayım. Sadece yanlışlarda ortak bir davranış sergileyebiliriz. Bunun dışında seçimlerimiz sadece bize ait olmalı diye düşünüyorum...

    YanıtlaSil
  5. Ben de olaya şöyle bakıyorum: Nete girip çıkan kişiler henüz emekleme çağında ve saftirik konumunda-ilk aşama şuydu: İnterneti televizyon gibi birşey sanıyorduk ve karşısına geçip izleyeceğimiz birşey olarak bakıyorduk-İkinci aşama artık netten birşeyler öğrenme aşaması-saflık dönemi hala devam ediyor bu aşamada: nette olan her bilginin doğru olduğunu sanma ve yayma-ve sonraki aşamalarda ilgisizlik ve seçicilik aşaması gelecek bence: insanlar herşeye atlamayacak ve inanmayacaklar ve son aşamada sadece ciddi işler başaran sayfalar kalacak-ben 22 yıldır net kullanıyorum ve o günden bugüne girdiğim tüm sayfalar sık kullananılanlar listemde kayıtlıdır ve ne yazıkki hala çalışan linklerin yüzdesi % 2 bile değildir. Onlara baktığımda da hepsi devasa ve dibi olmayan gerçekten işe yarayan ciddi sayfalardır. Yani gene bir geçiş sürecinde olduğumuzu düşünüp moralimizi bozmamamız gerektiğini düşünüyorum-bunu yaparkende tabi kendi üstümüze düşen şeyleri aksatmamalıyız derim..

    YanıtlaSil
  6. Kuşkusuz gelecektir, gelmeyeceğini düşünmek bir çeşit ihanettir doğru olana....

    İyi, hoş ta bu süreç içersinde yok ettiklerimiz ne olacak?

    Şöyle bir şey daha var. Yıllarca piyano eğitmenliği yaptım. En korktuğum , çekindiğim öğrencilerim daha önceden bir şekilde piyano eğitimi almış öğrencilerimdi. Eğer ona piyanoyu öğreten kişi doğru yöntem uygulamadıysa kazanılmış bir beceriyi düzeltme olanağı yoktur müzikte.Hele bir de kendi kendine bir şeyler yapmaya kalkıştıysa çıkamayacağınız bir mağara var demektir.

    Aydınlığa çıkma olasılığımız vardır ancak ne yazık ki interneti doğru şekilde kullanma becerisinden yoksun olduğumuzdan henüz mağara dönemindeyiz.

    Selahaddin beyin yazdığı örneğe ben defalarca denk geldim. Öğrencim ısrarla falan bestecinin eseri diye dinlediği müziğin aslında o besteciye ait olmadığını söylemek öyle kolay olmadı. Koskoca internetin karşısında ben minicik biriydim öğretmeni dahi olsa...

    YanıtlaSil
  7. insanların %90 ı yaşamazlar sadece vardırlar. Oscar Wilde söylemiş-Bence sorun o % 90 kitle ile % 10 arasında geçiyor. Ben hala diyorum ki o % 90 kitle için yapacağımız bişey yok-onların kendisi istemedikçe..Haa % 10 içinde yapılacak birşey varsa uğraşalım hep birlikte. Blogta bunu yaşamıyor muyuz- En aptal adamın bile anlayacabileceği şekilde açıklamalar koyduğumuz halde hala linke ulaşamadım, şirketten çekemiyorum gibi şeyler soruyorlar. Şu yazıda değindiğin şeyleri de bence yapan Wilde'ın deyişiyle yaşamayan tipler.. % 10 da bunların hazırladığı şeylere iltifat etmesinler. Başkada yapacağımız birşey yoktur:)

    YanıtlaSil
  8. Yanlış!!!! valla çok yanlış bir pencereden bakıyorsun.

    %10 diye ayırdığın kesim bunlara iltifat etmiyordur kesinlikle, itibarda etmiyordur bu konuya katılırım.

    Kendimizi bir fanusun içine hapsedip yaşayamayız ki. Tüm insanlar o % 90 lık insanlarla birlikte yaşıyor. Haaa onlar hayatlarından son derece mutlu bir şekilde güler eğlenirken, biz kafa patlatmaya çalışıyoruz...

    % 90 olarak adlandırdığın kesim heryerde her meslekte ...

    Nefes alıp verdiğim sürece öğretmenliğe devam edeceğim sanırdım. Başladığım gündeki heyecanımı çok uzun süre korudum. Ne zamanki meslekdaşlarımla aramdaki uçurum her anlamıyla gittikçe açılmaya başladı ruhumun acı çektiğini hissettim. Dayanamaz oldum...

    Güzel cümlelerden yola çıkarak yorumda bulunmuşsun bende bilinen bazı etkili sözlerle devam edeyim:

    Nasıl ki yangın ormanda ağaç ayırt etmiyorsa bu sistem ve bu sistemin getirdiği alışkanlıklarla dünyaya bakan insanların arasında ne denli donanımlı, ne denli bilgili, geçmişe oranla çok daha tecrübeli olmanın önemi yok... Öğrencilere ulaşamadığımı gördüğümde mesleğe veda ettim.

    Bataklıkta gül bitmez demişler bir de, bildiğin gibi... o geride kalan %10 için bile bir şey yapamaz duruma geliyorsun.

    Sana katılmıyorum, burada var olan edebiyatçıların eserlerinden yola çıkarak bir konuya girdik. Ama soruyorum edebiyatçılar hiç mi sorumlu değil bu olup bitenden????

    Facebook deyip geçiyoruz belki ama şu andaki en ilginç iletişim araçlarından biri. Orada "yaşayan" edebiyatçılara baktığımda bazen edebiyatsever kimliğimden utanıyorum. Sadece yazıları, şiirleri biraz daha insana ulaşsın diye edebiyatın dışında herşeyi yapıyorlar edebiyatçı kimliğinden uzak bir şekilde...

    Yani o %10 da neredeyse %90 ların davranışlarına benzer şekilde davranmayı geliştirdiler...Bu da doğal.

    %10 ile idare edelim demek geçici bir rahatlama şeklidir. Ama egemen olan büyük çoğunluk seni, beni, onu yani o %10 arasında gördüğün kişileri de yok eder zamanla...

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır