3 Aralık 2011 Cumartesi
Beni anlamalısın
Seni özledim Oğuz....
Beni anlamalısın. Çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum. “Bu kalbin, birini sevmeğe ihtiyacı vardı. Ve sen bunu anlamadın. Ve bana eziyet ettin. Ve eziyet ettiğini bilmedin. Göz yaşımı silmedin.” Albay, “Soytarılık etme Hikmet,” dedi. “Ve ben, senin bilgisizliğinin artmasına izin verdim. Fakat hiçbir şeyi unutmadım. Ve hepsini aklıma yazdım.
Ve sana izin verdim ki, bilmeden yaptığın eziyet artsın. Ve sonunda artık dayanamıyorum diyebilmek için ben de bilmeden bu oyunu oynadım sana. Ve bulaşıkları yıkadım. Ve bütün sözlerimi yarıda kesmene izin verdim. Ben ki, bu konuda kimseye yetki vermemişimdir.
Oysa, elimin tersiyle seni yıkabilirdim. Bıraktım ki, sen kendi sonunu hazırla. Ve bana bütün yaptıklarını bir bir aklımda tuttum. Derler ki tarla kuşu bütün gece öttüğü zaman, tarla faresi bütün ihtiyatı elden bırakır ve yuvasından çıkarmış.
Ve beni deliğimden sen çıkarmıştın. Ve sonra bütün hayallerimi yıktın. Yönetimi eline aldın.
Ve sonra birlikte sokakta yürürken, istediğin yerden karşı kaldırıma geçmeğe cesaret ettin.
Ve önce kelime vardı; sen, önce vitrin vardı dedin. Ben konuşurken vitrini seyretme cüretini gösterdin.
Hangi renklerin güzel olduğunu,
hangi şarkılara duygulandığını,
güzel kadının tanımını,
tabloları duvara nasıl asmak gerektiğini,
hangi yazarların büyük olduğunu,
hangi renklerin yanyana gelebileceğini,
ikinci sınıf bestecilerin kimler olduğunu,
misafire pijama ile çıkılıp çıkılamayacağını,
ne biçim bir evde yaşayacağımızı,
duvarları nasıl boyayacağımızı,
hangi gömlekle hangi kıravatı takacağımı,
hangi devlet düzeninde yaşanabileceğini,
hangi devlet düzeninin insan ruhunu öldürdüğünü,
insan insanın kurdu muduru,
aşkın ölümsüz olup olmadığını,
dünyanın en büyük oyun yazarının kim olduğunu,
yatağın neresinde yatacağımı,
yatağın neresinde yatacağını,
şu makaleyi nasıl buldun canımı arkadaşların canımı sıkıyor canımı,
ben bu akşam biraz dışarı çıkmak isteyebilir miyim canımı,
o canımı, bu canımı, her türlü canımı hep önce bana söylettin.
Ve sonra yargılarıma katılmadın. Önce sen söyleseydin ve ben sana katılsaydım. Ve bana tuzak kurdun. Ve bana ilk sözü söyletmekle dönüşü olmayan yola ittin beni. Derler ki hamam böceği, evli çiftler mutlu uykularındayken, yatak odalarının perdelerinde gezermiş. Aslında bütün cadılar, hamam böceği kadar küçül yaratıklarmış. Bütün ecinni tayfası ve ecinni kaptanı, hamamböcekleri ve mutluevlilerinyuvalarınıyıkıcı cadılar, biz uyurken yeraltı faaliyetinde bulunurlarmış. Herkeslerin kulaklarına fısıldarlarmış: Senisevmiyorsevseydi sen kitap okurken sırtını çevirip uyumazdı; senisevmiyorsevseydi sen o filmi anlatırken, ceketinin dışına çıkan gömlek yakasını düzeltmezdi; senisevmiyorsevseydilerin bütün çeşitlemelerini uygularlarmış. Tahtakurusunun salgısında bile, senisevmiyorsevseydiden varmış. Bu nedenle sabah uyandığınızda bileğinizin içini kaşırken, beni gene tahtakurusu sokmuş demenizle birlikte karınızın, hayır canım pire ısırığına benziyor demesi bu yüzdenmiş.” Hikmet yorulmuştu. İnsan nasıl durur, bilmem ki, “Ve her şeyi bana başlattın ve istediğin gibi bitiremediğim için ha-ha dedin…
Oğuz Atay / Tehlikeli Oyunlar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır