29 Eylül 2013 Pazar

Mare Nostrum




Daha önce de söylemiş olabilirim ama artık kesinlikle eminim ki bu dünya dönmeye devam ediyorsa kendini sanatına adamış sanatçıların varlığı buna etkendir. Gerçekten her türlü anlamsızlığın yaşandığı dünyamızda nefes almamız ve yolumuza devam edecek gücü bulabilmemiz onların sayesinde oluyor. Ya da benim için öyle demeliyim.

Anlamsız bir haftalık koşturmanın ardından cumartesi gecesi insanın yaşadığı için mutlu olacağı ender anlardandı açıkcası.

Benim için çok önemli üç müzisyenin bir araya gelerek oluşturdukları Mare Nostrum'u canlı olarak dinlemek bir haftanın yorgunluğunu alıp götürdüğü gibi uzunca bir süre yetecek yaşama sevinci de vermiş durumda.

Jazz severlerin yakından tanıdığı Mare Nostrum üç önemli müzisyenden oluşmaktadır.

Piano da; Jan Lundgren,
Akordeon ve bandoneon da; Richard Galliano
Trompet ve Fluegelhorn da; Paulo Fresu

ile mucizeler yaratıyor.

Üçlünün "Mare Nostrum"  isimli albümlerini daha öncede dinledim. Dikkatimden kaçan bazı özellikleri de konser esnasında öğrenmiş oldum. Açıkcası albümdeki tüm parçalar harikadır ama benim albümdeki hit parçam; The Seagull'dur.

Konser esnasında bu parçayı çalmaya başladıklarında etrafa yayılan inanılmaz güzel armoninin etkisiyle gözyaşlarımı tutamadım. Sihirli bir havası vardır bu parçanın. Galliano parçaya akordeonun dışında ilk defa gördüğüm akordeon sesini veren ama nefesli melodikaya benzer bir çalgıyla eşlik etti. Tüm ekibin muhteşem bir uyumla etrafa yaydığı tını inanılmaz etkileyiciydi. Anton Çehov'un muhteşem oyunu Martı için bestelenmiş bir müzik olduğunu da konserde öğrenmiş odum.



Yine albümde dinlediğim halde gözümden kaçmış bir bilgiyi konser esnasında öğrendim.

Albümdeki Mio Mehmet adlı parça ise Nazım Hikmet in şiirinden esinlenerek bestelenmiş.

"Nedensiz de sevilir" cümlesi şarkılarda kalmış bir cümledir. Sevme eyleminde haklı gerekçeler olmayınca solar gider sevgiler. Ve bu adamlar sadece kendi alanlarında değil, tüm dünyaya mal olmuş konulara da böylesine hakimken onları sevme nedenim müzisyenliklerindeki başarının ötesinde insan gibi insan oldukları içindir de.



Kendimde piyano çaldığım için ister istemez tüm piyanistler ilgi alanımın odağını oluşturuyor. Her gurupta bir lider vardır. Müzik hiyerarşik bir düzen içersinde yol almadıkça başarıya imza atmak biraz zor gibi gözükse de bu grupta lider kimdi açıkcası bilemeyeceğim.

Piyanonun tüm çalgıların önünde giden yapısıyla  ve Jan Lundgren'in piyanoya olan olağanüstü hakimiyeti özellikle nüanslardaki başarısı tüm eserlere derinlik kazandırırken zaman zaman çocuğunun başını gururla okşayan bir baba edasıyla diğer müzisyenlerle bütünleşmesi etkileyiciydi.

45 kiloluk bir insan olarak Richard Galliano'yu takdir ettiğimi hemen belirtmeliyim. Fransız chansonlarının ve tango müziğinin vaz geçilmezi bandoneon ve akerdeon Richard Galliano'nun elinde farklı bir sihire dönüşüyor. Bir parça çaldıktan sonra kolaylıkla pert olabileceğim bu çalgıyı Richard Galliano saatlerce çalabilecek güçte. Onun Mare Nostrum dışındaki müziklerini de bildiğimden Richard Galliano'yu bu çalgının virtiözü olarak nitelemem hiç yanlış olmayacaktır.Ses yükseliği olarak güçlü olan bu çalgıyı diğer çalgıların renklerini zedelemeden çalabilmek ise ayrı bir beceri bence.

Paulo Fresu ise her zaman söz konusu trompet ve fluegelhorn olduğu zaman ayrı bir yere koyacağım sanatçı. Bu çalgıları çalan bir çok deha daha var kuşkusuz ama ben daima Paulo Fresu'nun soundaki sıcaklığı tercih edeceğimden kendisine farklı bir sempati duyuyorum. Açıkcası bu çalgıların özelliği gereği üç tane pistonla nasıl çalındığını anlayabilmiş değilim. Parmak uçlarında öylesine büyük bir denge oluşturmalısın ki çalgı bir efsaneye dönüşsün. Cumartesi günkü konserde Paulo Fresu aynı zamanda nefesiyle de bir rekora imza attı. Dinlerken bana sonsuz gibi gelen bir süre içersinde kesintisiz olarak aynı notayı çalabilmek te sihir gibi bir şeydi.

Kısacası kusursuz bir konserdi.Mavi gezegenin farklı yerlerinden ve farklı kültürlerinden biri Fransız, biri İtalyan ve biri İsveçli olan müzisyenler dünyanın ortak dilinin müzik olduğunu ve anlamsız çekişmelerle zaman harcadığımızı bizlere seslerle anlattılar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır