2 Kasım 2010 Salı

Fazıl Say'ı anlamak yada anlamamak-6




Etrafımda olup bitenlere kaygısız kalabilen biri değilim. Zaman zaman bazı konularda kaygısız olabilmeyi istediğim çok olmuştur ama insanın elinde olmuyor...

Bu yazı dizisine başladıktan sonra benim için araya Cumhuriyet Bayramı girdi. Uzun zamandır bunu bir bayram gibi algılayamıyorum. Hatta tam tersine içimde farklı huzursuzlukların ivme kazandığı bir dönem oluyor benim için.

İşte bu seferde kafamda "Arabesk Müzik" kavramıyla dolandığımdan yine çoğu kişiye gereksiz gelebilecek detaylara takılıyordum.

O kadar çok kavram kargaşası var ki ülkemizde, zaman zaman bu kavram kargaşasının neden olduğu sebepler yüzünden bir adım dahi atamadığımızı hissediyorum.

Birden bire Osmanlıları eleştirirken buldum kendimi. Herkes bir şekilde eleştiriyor, yada övüyor, da benim eleştirim çok fazla duymadığım bir eleştiriydi.

Osmanlılar dünya genelinde kapitalizme doğru geçiş döneminde, kapitalizme geçişin maddi temellerini oluşturabilseydi herşey farklı olabilirdi... gibi bir düşünce yapısıyla kendimi Osmanlıları eleştirirken buldum.

Konumuzla ilgili mi? derseniz... kesinlikle ilgili diyeceğim.)

Nicel olarak topraklarını genişletmek beraberinde nitel bozulmayı getirdi Osmanlıya. Doğal olarak yaklaşık 600 yıl gibi uzun süre egemenlik süren bir imparatorluk yerini Türkiye Cumhuriyetine bıraktı.

Osmanlıyı ister sevelim, ister sevmeyelim yeni Türkiye Cumhuriyetinin geçmişidir. Bizlere bıraktığı miraslar arasında kabul edebileceklerimiz olduğu gibi,eleştirebileceklerimiz de vardır. Örneğin bugünkü yaşayışımızda süregelen olumsuzlukları ister istemez o tarihlerde bulabiliriz.

Bir tarihi yada geçmişi ret etmek, yada işimize geldiği zaman kabul etmek,ve gereksiz bir pohpohlama edebiyatına girmek anlayabileceğim bir şey değil.Bu sebeple anlatılan tarihi hep eksik bulmuşumdur.

Ben Osmanlıyı, kapitalizm gelişme evresindeyken ve tüm dünya bunun sancılı dönemlerini yaşarken var olan bir çok sebeplerden dolayı bu oluşa izin verilmeyişi sebebiyle bugünleri hazırlayan nedenlerden dolayı eleştiriyorum. Son derece duygusal bir eleştiri benimki, kabul ediyorum:)

Bu arada kapitalizmi savunan bir mantık içerdiğim düşünülmesin. Kapitalizmin oluş evresi insanlık tarihi için en acımasız dönemleri ifade eder. Kanlı bir sayfadır. Ancak nesnel koşullar olması gerektiği gibidir ve olaylar olması gerektiiği gibi tarihteki yerini alır.

Feodalitenin yıkılışı, krallıkların kiliseye karşı birleşmesi, küçük esnafların yavaş yavaş sanayi şekline dönüşmesi, ülkelerin daha ucuza mal edinebilmek için deniz aşırı ülkelere gitmesi evresinde Osmanlı ne yapmıştır?

Avrupa henüz bu gelişimi tamamlamadığı dönemlerde Osmanlı kendi gücüyle, ki teşkilatlanma ve savaş tekniklerindeki üstünlükle Akdeniz i Türk Denizi haline getirmiştir ama Preveze zaferinden 40 yıl gibi kısa bir sürede bu ekonomik gelişimi oluşturacak sistemi geliştirmediğinden Turgut Reis i Venediklilere esir düşürmüştür. Ve Turgut Reis forsa ödeyerek bu esaretten kurtulmuştur.

Yeni dünyaların farkına varan Osmanlı dışındaki ülkeler, bu sömürge ülkelerin mallarını ve insan gücünü ekonomik alanlarda kullanırken, Osmanlı; ordusunu devşirme usulüyle geliştirmek gibi bir mantık kullanmış, ordusunun gelişmesiyle dünyanın sahibi olabileceklerine inanmayı sürdürmüştür.

Henüz milliyetçilik gibi kavramlar önem kazanmadığından en yayılmacı dönemlerinde bile kendi dilini, kültürünü, dinini yaymak gibi emperyal bir fikre sahip olmamışlardır. Bunu hümanist bir düşünüş tarzıyla baktığımda benim için kabulü oluşturur ama o tarihi dönemde olmayan bu hümanist düşünce fikri belli bir sonu hazırlayan etkenlerden bir tanesidir.

Öte yandan sanayi devrimini geliştirmiş bir Avrupa , var olan sistemini sürdürebilmek için bazı şeylere ihtiyaç duyacaktır. Bir hukuk sistemi, bir eğitim sistemi bu amaca yönelik olarak gelişmiştir. Aynı zamanda oluşan burjuva sınıfı, yine kendi çıkarları adına sanat dahil olmak üzere bu sistemlerin gelişmesini sağlayacak çalışmalar yapacaktır.

Tüm bu gelişmelerin yaşanmadığı Osmanlı toprakları emperyalistlerin gözbebeği olduğundan daha sonra işgal edilecek ve tarihteki emperyalistlere karşı kazanılan ilk ve son savaş olan Kurtuluş Savaşı yaşanacaktır.( Uzun zamandır bu savaşı kazanmış olmamıza rağmen, savaşın galiplerinin onlar olduğunu biliyorum....)

Cumhuriyetin kurulduğu ilk on yıl gerçekten önemli bir dönemdir.Ben sadece müzik konusundaki çalışmaları ele alacağım, diğer konularda kendimi söz sahibi olarak görmüyorum açıkcası.

Avrupanın yıllarca süren kazanımlarına çok kısa bir sürede sahip olmak ve bunları içselleştirmek sanıldığı kadar kolay değildir. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda müzik adına yapılan son derece doğru şeyler olmakla birlikte yanlış yapılan şeylerde var.

Bunları ele almadan arabesk müziği ve özelliklerini anlamak bence zor.

İşte bu yıllarda doğru yapılanlarla, yanlış yapılanları, eleştirmek adına değil, çünkü nesnel koşulların gerçeğinden çıkamayız, ortaya koyarken Türkiye nin Kurtuluş Savaşı sonrası kurduğu Cumhuriyet te olup bitenlerin bir sonucudur Arabesk...

sanem uçar

5 yorum:

  1. Arabesk'i tanrı göz yaşlarımızın yüzü hürmetine icat etmiştir diyip kollarını, göğüslerini, utanmasalar kaba etlerini bile jiletleyen bu günün cumhuriyet çocuklarından, farklı, daha ehil bir dil bekleyip, acı ama belkide boşamı çekiyoruz umut adına kürekleri dersin sevgili Sanem.

    Geçenlerde köyün ortak merasının kullanım hakkını talep eden birilerine verebilmek için en iyi teklifin dolgun cepli amcadan geleceğini sanan köy meclisi, belkide hiç beklemedikleri rençber Hamdi oğlu onbaşı Eminden geldiğini görünce, elleri havada dakikalarca şaşkın şaşkın asılı kalmıştı. Onbaşı Eminin öylesine, içlerinden sıradan bir zat olması, böyle enlemesine ve derinlemesine yekün bir toprağın işlete bilirliğine inançlarından çok, yani emeğe, alın terine inanmaktansa, doğru olanın onlar için dolgun cepli amca olması gerekliliğin ezberletilmiş olması idi. Kapitalist düşüncenin sözüm ona çağ atlayan dünyada, bizim insanlara çit atlama özgürlüğü bile vermediğini görememeleri, soruyorum şimdi size sevgili Sanem, osmanlıdan cumhuriyete geçişi özümsemekte fukara bırakılmış bir halkın suçumudur, yada herşey doğal akışında devam edip asıl suçlu dünyayı sömüren kapitalist sistem midir demeliyiz.

    Köy enstitülerini kapatırlarken düşüncelerin fikirleşmesinden korkan sistem uşakları, arabesk bir toplum yaratmadaki hünerlerini mükemmel bir şekilde sergilemişlerdir ve hala bunu toplumun son göstergelerine bakarak aşamadığını görmemiz hiç de tuhaf olmasa gerek diye düşünüyorum.

    Ha düşünüyorum da değiştirmek adına nemi yapıyorum. Ben kendi adıma onbaşı Eminin kursağından keserek kiraladığı o çılbır otlakta, boş inançları kırmasına yardım etmesi ve başarması için gönüllü günde hiç olmazsa iki saat çapa sallıyorum.

    Tanrının bir arabesk yönü olduğunu kabul ederek, buna da şükür demeye devam eden bir topluma cumhuriyet elbette anlaşılmaz ve birileri söyledi diye bozulabilir bir pazıl gibi gelecektir. Ne dersin acaba bizde bu günümüze şükür mü çekelim, yoksa sende kendi çapanı kapıp hemen solumdaki yerini alırmısın.

    Ve ben kullanmış olduğun çapanın, bu günde kalemin olduğunu görerek, soluma bakıp emek adına gülümsüyorum. Sen orada varmışsın gibi.

    Sevgilerimle

    Ahmet

    YanıtlaSil
  2. :))) sevgili dostum,

    İlerleyen zaman içersinde çoğu kişiyi kızdıracakmışım gibi duygu içersindeyim:)

    O kadar çok basit gibi görünen hatalar var ki ama gelinen nokta hiç te basit olmadı gördüğün gibi.

    Yorumun gülümsetti beni gerçekten çok içten:)

    Ve sevgili dostum herşey birbiriyle öylesine koşut bir şekilde gelişti ki, aydını, aydın olmayanı, şehirlisi, köylüsü, okumuşu, okumamışı Sezen Aksunun şarkısındaki bir sözü kullanacağım şimdi:)

    Masum değiliz diyor ya, valla bak bu konu da haklı, masum değiliz hiç birimiz:))))

    YanıtlaSil
  3. Hürriyetin 28 Ekim deki köşe yazısında usta kalem ve incelikli dışa üslubuyla yıllardır bir zerafet örneği sunan beyefendi kişilik Oktay Ekşi bile içindeki iç sesi arabeskleştirip, başbakan ve bakanlar için "bunlar yakında analarınıda satarlar" diye biliyorsa ve çığ gibi büyüyorsa destek ve tepki, demek ki çuvaldızı ara sıra körleştirip sadece dokunsak, meydana çıkan artçı sarsıntılar bile anlakları kıt olanları uzuvlaştıra biliyormuş :). Basının şövalyesi olarak anılan birinin yıllardır köşesinde irdelediği traji komiklikleri şu ana kadar duymayan bir topluma, arabesk vari bir komitatör anahtarla (çift açılımlı elektrik düğmesi) anlatır olmak ve dürtülmeleri hoş olmuştur umuyorum.

    Ülkenin garibanına ananıda al git diyen zihniyet istifa etmeyi düşünmezken, üstelik baş örtüsü hakkında genç bir muhabirin sorusuna "şeyini şey ettiğimin şeyi" diyen zihni bozuğun terbiyesizliğinden ötürü mertebesi yükseltilirken, basın konseyinin uzun seneler başkanlığını yapmış ve evet keşke dilemeseydi ama özür bile dilemiş olan, yetmemiş çalıştığı gazetedeki emekçilerin zora düşmemesi için istifa etmiş değerli bir gazetecinin, halkın yarısına yakın bir çoğunluğunun kalplerindeki sesi arabeskleştirdiği için belki de mazur görülüp, onure edilmesi gerekirdi.

    Arabesk ara sıra turna balığı gibi sığ suda yalpalayan bir biçimiyle, ülkemizin anatomisine musallat olmuş adeta kısmi bir felç gibidir. Ülkedeki her tipte enstrüman yeri geldiği zaman ona ait notaları çalmayı iyi bilir. Bence usta gazeteci de yeri ve zamanı geldiğine inanarak bunu yapmıştır.

    Bizim buralarda şöyle bir deyim vardır, "Çöle incir ağacı dikersin dikmesine de, burada yeşil bahçe varken, oraya su taşımak niye" diye sormazlarmı adama. Adam da sormuş, ne var bunda bu kadar büyütecek anlamıyorum :)

    Sevgili Sanem

    Eğer üslup biraz argo kaçtıysa özür dilerim sizden. İyi geceler diliyorum.

    YanıtlaSil
  4. Bu arada sevgili dost,

    Bir cümlen o kadar doğru ki...

    Demişsin ya;

    " osmanlıdan cumhuriyete geçişi özümsemekte fukara bırakılmış bir halkın suçumudur, yada herşey doğal akışında devam edip asıl suçlu dünyayı sömüren kapitalist sistem midir demeliyiz. "

    Bir tek şey söyleyeceğim sana;

    Emperyalist güçler tarafından sarılmış bir coğrafyada emperyalistlere karşı bir savaş vererek bir ilke imza atmış bu halk Atatürk ün önderliğinde el birliğiyle kalkınmaya çalışırken yine bana göre Atatürk ün en doğru cümlelerinden biri olan;

    "gerçek bağımsızlık ekonomik bağımsızlıktır"

    sözünün koşullarını yerine getirebilseydi eğer, yine herşeyin farklı olabileceğine inanıyorum.

    Ekonomik anlamda bir güç oluşturamazsan, senin toplumunu oluşturan insanlarda, her anlamda olumsuz bir yönde etkilenecektir.

    Ümmetçi bir anlayışla yıllarca beslenen , eğitimsiz bir halktan mucize davranışlar beklemek hayaldir bana göre. Onlar herşeye rağmen Kurtuluş Savaşıyla birlikte kazanılan bir zaferin sarhoşluğunda inançlı kişilerdi.İnanç derken dini anlamda bir inançtan söz etmiyorum.

    O dönemlerde esen rüzgarlar yıllardır bir hiç yerine koyulmuş halkın kendsini iyi hissetmesine yetecek kadar somut gerçeklerle de doluydu.

    Herşeye dayanabilirlerdi, katlanabilirlerdi. Dayanıyorlardı ve katlanıyorlardı da...

    Ama çok iyi bildiğimiz gibi bu gelişmeler tabikii kapitalist güçleri rahatsız edeceği gibi kendi topraklarımızda da bu düşünceyi benimsememiş kişileri rahatsız edecekti.

    El birliğiyle, farkında olarak yada olmayarak kapitalist sistemin istediği hedefe varmak için ilk ödünler verilmeye başlandığında gerçek ölümü yaşayacaklarını bilmiyordu bu halk ne o zaman ne de şimdi...

    Ve;

    Diğer yorumun için söylenebilecek ne var ki....

    Yıllardır var bu arabesk müzik tartışması, bende yıllardır müzik eğitimcisiyim ve her zaman bir şeyler söylemişimdir:)

    Ama şimdi tekrar ortaya çıkıp, bir kez daha arabesk müzik ve aslında arabesk dünya görüşü hakkında yazılar yazıyorsam kendimi iyi hissetmediğim içindir.

    Belki de son çığlıklardır...

    YanıtlaSil
  5. Kapıdan adımımı atıp uzunlamasına beş metrelik veranda da eski volta hattıma ayak adımlarımı tutturmuşken, Sartre nin mamak B2 koğuşumda ezberime düşmüş olan sözü aklımın ucuna gelir "İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir." der. Bu tavra ivme kazandırmak için çabası yetersiz bir insanlığın utancı geleceğe taşınırken, sorgulama yapmakta ki sığlıkları hakkında her gün notalar ve kelimelerimizi kullanmak elbette zamanla yoruyor insanı. Merak etme. Durup dinlenmeyi de öğrenir olduk. Susmamız bu yüzden.

    YanıtlaSil

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır