6 Şubat 2014 Perşembe

Yasta Gelin-4



Neye ağladığını bilmeden sessizce ağlamasını sürdürdü adam. Canı hala yanıyordu ama yürüyebilirdi de. Ayağa kalkmaya çalışırken sendeler gibi oldu ve yavaşça ayağını taşa basarken nereye gideceğini düşündü bir an. Eve mi dönmeliydi yoksa aşağı da görünen köye mi?

Bir sağlık ocağına ayağını göstermek çok daha akıllıcaydı sonradan başına iş açmak niyetinde değildi.Bu sebeple topallaya topallaya köye doğru yöneldi.

Baktığın zaman burnunun dibindeymiş gibi görünen mesafeler bazen uzadıkça uzar. Köy yolu da adam için bitmez bir yola dönüşmüştü. Yağmur yağmaya devam ediyordu.Yağmurun ıslaklığının yanında  sıkıntı ve acının oluşturduğu terden sırılsıklam olmuş haldeyken devam edemeyeceğini düşündü ve muhtarı aramaya karar verdi. Bir türlü açılmıyordu lanet telefon. Hırsla telefonu fırlatıp açmak geçti içinden ama bunu bile yapamadı.Yaşamının hiç bir döneminde böylesine aciz hissetmemişti kendisini.

"Aslında hep buydun, sadece seni taşıdı çevrendeki insanlar" cümlesinin geldiği yöne döndü.

"Yine mi sen!" diye haykırdı adam ve sağa sola ayağının verdiği acıya rağmen anlamsız tekmeler savururken; "git! git diyorum sana " diye haykırmaya devam etti.

"Ben yolumdayım, ama yolunu bilmeyen sensin be oğul keşke sadece yolunu bilmemiş olsan bilmediğin o kadar çok şey var ki benden değil kendinden kork öncelikle "dedi yaşlı kadın

Tam o sırada çakan bir şimşekle hızını arttıran yağmurun deliler gibi yağmaya başlamasıyla her şeyi göze alarak koşmaya başladı. Nefes nefese köyün girişine vardığında köy kahvesinin levhasını gördüğünde oraya doğru yöneldi. Kahveye geldiği zaman hızla kapıyı vururken" Kimse yok mu ? " diye yalvarırcasına soruyordu.

"Kimse yok mu, açın kapıyı!"

Yorgunluktan bitmiş bir durumda kapının önüne yığılacak iken yoldan geçmekte olan bir kadın seslendi adama;

"Herkes kayalıklarda, kimseyi bulamazsın kahvede"

Büyük bir sevinçle kadına doğru yönelip;

"Ayağımı burktum, burada gidebileceğim bir doktor, hastane ne bileyim bir sağlık ocağı yok mu? " diye sordu.

"Hastane yoktur, ama az ilerde bir sağlık ocağı var, oraya git istersen "

"Hüsamettin' e git derim aslında da ama köyün tüm erkekleri kayalıkta şimdi" diye sözlerine devam etti kadın.

Adam kadının öğütlerini dinleyecek durumda değildi bir an önce sağlık ocağına gidip ayağına baktırmalı ama en önemlisi şu yağmurdan kurtulmalıydı. Son bir gayretle kadının  tarif ettiği yere doğru yöneldi.

"Bunları hak edecek ne yaptım" diye içinden geçirirken, yine o yaşlı kadının sesini duymamak için hiç bir şey düşünmemeye karar verdi. Düşündüğü andan itibaren o yaşlı kadın beliriveriyordu çünkü.Artık neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğu birbirine girmişti. "Düşünme, düşünme hiç bir şey düşünme " diye kendini telkin ederken köyün sağlık ocağının kapısının önünde olduğunu fark etti.

Kapıyı açıp içeri girdi.

"Buyrun " dedi ortalığı süpüren bir adam.

Kapıdan içeri sefil durumda bir adam girmişti ve tanımıyordu adam bu adamı. Bir zavallı olabileceği gibi, olmama olasılığını da hesaba katarak sesine bir ağırlık vererek konuşmaya devam etti,

"Buyrun, bir sorun mu var?"

"Sorun mu?" diye fısıldadı adam. "Ayağımı burktum ve uzun zamandır yağmur altında yürüyorum, bir doktor ya da hemşire yok mu?"

"Doktor kayalığa gitti ama hemşire burada , Aysun hemşire, Aysun hemşire!" diye  seslenirken karşı odadan balık etinde, koca memeli , dişlek, ama bütün bunlara rağmen kendini güzel hisseden dişi özellikleri baskın bir kadın giriverdi.

"Hastamız var Aysun hemşire " dedikten sonra etrafı süpürmeye devam etti adam.

"Geçmiş olsun beyefendi, çok kötü bir zamanda geldiniz, bugün kayalıklara vurmuş bir adamın cesedini almak için jandarmayla birlikte kayalıklara gitti doktor ama acınız var belli ve çok ıslanmışsınız, siz ayakkabınızı ve çorabınızı çıkarın en azından doktor gelene kadar bir bandaj yapayım, bu sizi rahatlatır" dedikten sonra yerleri süpüren adama seslendi;

"Bekir efendi hastamıza bir sıcak çay getirin"

Tüm yaşadıklarından sonra bu an öylesine güzel gelmişti ki adama hele ağzında çayın sıcaklığını hissettiği o an yeniden doğmuş bir insanın mutluluğundaydı. Teşekkür etti hemşireye.

"Gerçekten çok teşekkür ederim.İnanılmaz iyi geldi bu çay, gerçekten yeniden doğmuş gibi hissediyorum kendimi, doktoru sonsuza kadar bekleyebilirim."

"Sahi nedir bu kayalıklara vurmuş adam hikayesi? bunu az önce burayı tarif eden kadından da duydum"

Hemşire özenle adamın ayağına bandaj yaparken cevapladı  sorusunu;

" Bizde bilmiyoruz. Gerçekten son günlerde oldukça garip olaylar oluyor.Bu mevsimde böyle bir yağmur görülmemiş şimdiye kadar mesela. Üstelik denizde fırtına falan da yok ama iki günden beri çolak Salih'ten haber alamayan karısı köyü ayağa kaldırdı  dün. Salihim öldü Salihim öldü diye.

Delirmiş gibiydi bir türlü sakinleştiremedik ve bu sabah çocuklar kayalıklarda bir ceset gördüklerini haber vermişler muhtara ve muhtarda doktoru alıp jandarmayla kayalıklara gitti.

Köy yeri burası haber çabuk ulaşır ve köyün tüm adamları şimdi kayalıklarda".

"Peki ceset çolak Salih'inmiymiş?" diye sordu adam.

"Onu henüz bilmiyoruz, doktor gelince anlarız ama gerçekten çolak Salihse karısının ne yapabileceğini aklıma bile getirmek istemiyorum."

"Ama gerçekten garip, çolak dediğime bakma , bu yörenin en iyi denizcisidir, ne fırtınalar atlatmıştır bu yağmura teslim olacak biri değildir"

"Bir çay daha alır mısınız?" diye sordu ortalığı süpüren adam ve sert bir şekilde ve adamın cevabını beklemeden bardağını alırken konuşmasına devam ettı;

"Garip değil, bir uğursuzluk çöktü bu köye, hepsi bu"




1 yorum:

yorumunuz incelendikten sonra yayınlanacaktır